londra’dan rio’ya

olimpiyatlar her zaman ilgimi çeker ama hiç bu yılki kadar yoğun takip etmemiştim. evde televizyon olmasa da akşamları projektörü bilgisayara bağlayıp eurovision sports‘un iki kanal canlı yayınını (biri bbc üstünden) ve tüm oyunların banttan kayıtlarını saatlerce izledik. bu süreci 15-20 yıl önce yaşamış olsaydım muhtemelen kendimi çoktan bir koşu pistine atmıştım. 

pazar akşamki kapanış töreninde olimpiyatlara başından beri damgasını vuran ve belki de olimpiyat ruhunu tanımlayan milliyetçi duygular tavan yaptı. bize göre hava hoş, en sevdiğimiz müzikleri ağzımızı açıkta bırakan sahne şovlarıyla izledik. herhangi bir konserde, festivalde birarada görmemize imkan olmayan isimleri aynı stadyumda görmek inanılmazdı ve orada olmak daha önce aklıma gelmediği için tırnaklarımı kemirerek seyrettim her anını. popüler olandan geri kalmamak üzere işte geceden aklımda kalanlar, aklıma takılanlar:
– damien hirst tasarımı stadyum zemini göz alıcıydı. en “pahalı” ingiliz’i bu ingiliz işi cümbüşte görmemek olmazdı zaten.
– george michael’ı bekliyorduk, biraz yaşlanmış, botokslanmış ama kuru kafalı kemeriyle halen havalı. yine de ikinci şarkısının neye göre seçildiğini anlamadım, yeni albümden kimsenin bilmediği bir şarkıyı şakşaklamak için olimpiyat töreni iyi bir yer değil gibi.
– kaiser chiefs, muse, queen, pink floyd, oasis’ten wonderwall, elbette bir sürü beatles şarkısı, her an ayrı coşturucuydu.
– herkes gibi biz de “nerede david bowie?” çığlıkları attık, süper modeller yerine bowie’yi bekledik, tercih ettik. hatta bowie’nin yıllar önce ölmüş freddie mercury ve john lennon’la aynı kefeye konup barkovizyon gösterisi yapılması sinirimi bozdu. hiç kullanılmasa daha iyiydi – ki kaçırdığım bir şey olmadıysa rolling stones’a da hiç yer verilmedi.
– yoko ono’nun john lennon’ın yüzünü oluşturduğu puzzle tasarımı çok güzeldi. imagine‘i söyleyen lennon da maalesef mevcut durum göz önüne alındığında çok hayalperest göründü gözüme. kendi çıkarlarını her şeyin üstünde tutan ingiliz ruhuyla tamamen tezat bir şarkı. protokolde oturanlar sözlere dikkat etti mi acaba…
– jesse j’i pek tanımazdım. buz patencilere özenen kostümü kötü olsa da sesi fena değilmiş. sınıfı geçti bence. hem birilerinin de günümüz popüler müziğini temsil etmesi gerekiyordu.
– pink floyd’un wish you were here‘i, albüm kapağının canlandırılmasını anlatacak kelimeler az. sadece çok güzeldi. saatlerde bu şarkıyı dinleyip hayal kurduğum günlere gittim, uzun zaman olmuş dinlemeyeli. 
– gecenin en büyük sürprizi korkunç spice girls’tü. son yıllarda cool imajına yüklenen victoria beckham’ın londra taksisi üstünde ayakta kalmaya çalıştığı dakikalar epey komikti. bu arada bu kızlar çok kilo almış, ne seslerinde ne şarkılarında ne de görüntülerinde meymenet yok artık. kimin aklına gelmiş bu kötü geçmişi yadetmek?
– spice girls’ü gördükten sonra “artık take that gelmezse olmaz” dedim, şom ağızlılık ettim. geldiler ama robbie williams olmadan. koca adamlar, halen “boys band” olmaya çalışıyorlar.
– ingiliz modasına saygı duruşu niteliğindeki catwalk dakikaları gereksizdi bence. ingiliz olan her şeyi gecenin bir köşesine sıkıştırmaya çalışmak kötü fikir. ayrıca spice girls’ten de gördüğümüz gibi ingiliz olmakla iyi olmak arasında doğrudan bağlantı yok.
– geceye noktayı koyan olimpiyat bayrağının rio de janeiro’ya geçmesi ve rio’nun sunumu oldu. şimdiden dört yıl sonra iki hafta rio’da nasıl geçirilir planları kafamın içinde dönmeye başladı. bol sambalı, bol bossa novalı, rengarenk bir olimpiyata ev sahipliği yapacakları kesin. üstelik monarşik britanya’nın ardından sunumuna bile temizlikçi kostümlü bir dansçıyla başlayan solcu brezilya ilaç gibi gelecektir. 
– kapanıştan bu kadar bahsedip danny boyle’un açılışına değinmemek ayıp olacak. akram khan koreografisini görmemler “bu kesin akram khan’ın” demem be öyle olduğunu öğrenmem biraz gururumu okşadı elbette. akram khan uzmanı olduğumdan değil ama akram khan’ın bu kadar tanıdık bir tarzı olduğu için. bunun dışında gösterinin sonundaki kanatlı bisikletler sanırım en çok hoşuma giden an oldu. eksiksiz bir ingiliz müzik ve sinema şöleniydi. mükemmel olmaya çalışmadığı için güzeldi. 
bu arada olimpiyatlar sadece açılış ve kapanıştan ibaret değil tabii. 1960 roma olimpiyatlarında ülkesi etiyopya’dan çalınan colosseum’un önünde ipi göğüsleyen çıplak ayaklı atlet abebe bikila ile ilgili bbc’de yayınlanan bir radyo programına buradan ulaşabilirsiniz. bu seneki olimpiyatta maratonu birincilikle bitiren ugandalı atlet stephen kiprotich de ülkesine olimpiyat tarihinin ikinci altın madalyasını getirdi. eminim onun da acılı bir hikayesi vardır…

Comments

“londra’dan rio’ya” için 2 cevap

  1. danzon Avatar

    güncelin nabzını tutan görkemli bir törendi.
    olimpiyat açılış-kapanışlarına ben ne kadar meraklıysam, o kadar uzak duran kuzenim bile bu sefer televizyon başındaymış ve aynı sizin gibi, arka arkaya çıkan her bir kült müzisyenle keyfine keyif katmış.

    benim ağzımda ise hala '92 barcelona ve '04 atina törenlerinin tadı var.
    '12 londra törenleri bana aşırı ben-merkezci ve milliyetçi geldi. o akdeniz tamperamanlı katalanlar bile caballe'nin yanına freddy'yi katmaktan gocunmamışlardı. ingilizler ise sadece ve sadece kendileriyleydiler.
    [bence eksiklerden bir diğeri amy winehouse'du. annie lennox ise muhteşemdi]

  2. chloé Avatar

    annie lennox'u atlamışım, hatırlattığınız iyi oldu :) amy winehouse'a ben de şaşırdım ve adele'i aradı gözlerim. meğer doğurmak üzere olduğundan gelememiş.

    ben de hayatımda ilk defa bu açılış-kapanış gecelerini takip ettim. herkesin bahsettiği ve karşılaştırdığı çin'deki törenlere de bakacağım en kısa zamanda. meğer büyük gösteri kaçırıyormuşum.

    “benden sonrası tufan” sözü ingilizler için söylenmiş herhalde, bayraklarına da kraliçelerine de soyluluklarına da doyduk!

chloé için bir cevap yazın Cevabı iptal et