Kategori: sinema

  • mamma roma – pier paolo pasolini

    italyanlar’ın biz türkler gibi aşırı duygusal, duygularını ortaya koymaktan ve onlara göre hareket etmekten sakınmayan insanlar olduğunu düşünürüm hep. belki de bu yüzden yabancılarla dolu büyük bir grup içinde italyanlar’la anlaşmak, yakınlaşmak hep daha kolay gelir, kendimi bir anda onların yamacında bulurum. yüksek sesle konuşurlar, tıpkı bizim gibi. bağırıp çağırır, her yeri çınlatan kahkahalar atar,…

  • une femme douce – robert bresson

    eskilere döneceğiz demiştim. ilk durak bresson’un 1969 yapımı une femme douce (yumuşak bir kadın) oldu. bir dostoyevski öyküsünden uyarlanan filmde tefeci luc ile çok da sevmeden evlenen 16 yaşındaki elle’in gizemli dünyasını luc’ün anlatımıyla izliyoruz. film havada süzülen bir eşarp, arabaların fren sesleri ve yerde yatan bir kadınla başlıyor. yüzlere, kafalara yer vermeyen sahnelerde eller, ayaklar,…

  • l’uomo che verrà – giorgio diritti

    ikinci dünya savaşı’nın karanlığını italyan kırsalının güneşli çayırları, bereketli topraklarıyla birleştiren 2009 yapımı bir film. yıl 1943, martina kardeşi kollarında öldüğünden beri konuşmayan bir küçük kız çocuğu, büyük bir çiftlikte yaşayan kalabalık bir italyan ailesi. ama bu sefer özpetek ve fellini filmlerinden alışık olduğumuz şatafatlı sofralar, uzayıp giden spagettiler yok sofrada. naziler en sakin yerlere…

  • içimizi açmayan filmler

    bu hafta şansısız filmler konusunda. dün belki de sadece sibel kekilli’den dolayı varlığından haberdar olduğumuz ayrılık (ingilizcesi when we leave), bugünse shane meadows’un this is england‘ı içimi oldukça kararttılar. içimden kerem akça gibi “bu filmlere gitmeyin” demek geliyor ama işin ucunda mahkemeler, davalar, tazminatlar olduğuna göre artık en hafif eleştirilerle yetinip, aman ona buna kimseye hiçbir…

  • play time – jacques tati

    1967 yapımı play time alışık olmadığımız modern bir paris’te bir gündelik hayat koreografisi/komedisi kısaca. modern hayatın teknolojik oyuncakları, camdan binalar içinde/arasında kaybolan insanlar tüm film boyunca  bir oraya bir buraya koşturup durdular. iç ve dış ayrımını en aza indirgeyen cam kapılar, binalar, evler aslında insanların birbirlerine ulaşmasını daha da zorlaştırdılar, kırılan burunlar da cabası. jacques…