Yazar: Y.

  • iklimler – nuri bilge ceylan

    kışı özleten film… bir kadın ve bir erkek ne kadar bambaşka yaşıyorlar ilişkileri ve bazen yalan söylemek, uzaktakini arzulayıp onu hemen yanında bulduğunda dönüp suratına bakmamak, aslında ne “bok” olduğunun farkında olup egolarının esiri olmak ne kadar kolay, ne kadar olası. içimi üşüttü, ellerimi hohlayıp penceremden düşen kar tanelerini hayal ettim ve rüyamda çimenli tepeciklerin üstünde…

  • get carter – mike hodges

    michael caine’in başrolde olduğu 1971 yapımı bir başyapıt. 2004’te total film magazine tarafından yapılan bir ankette tüm zamanların en iyi ingiliz filmi seçilmiş. 2000 yılında warner bros sylvester stallone’yi jack carter rolüne, michael caine’i yardımcı rollerden birine alıp tekrar çekmiş. film amerika’da iyi eleştiriler alsa da ingiltere’de vizyona bile girmemiş. stallone’nin başrolde olabileceği bir film…

  • salt galata’da sergi ziyafeti

    sezon açıldı, yepyeni sergiler var istanbul’un dört bir yanında. hafta sonu bunlardan birkaçına göz gezdirdik ve epey mutlu olduk eski dostum b. ile. bu arada geçmişten bir gün çalmış gibi de hissettik, iyi oldu. tek sorun, şimdilik, ara verdiğimizde karşılıklı sessiz oturup kitap okuyacak sakin bir kafe bulamamamız. bir zamanlar galatasaray’daki koyu kahve üssümüzdü, meğer…

  • istanbul’da çağdaş dans vakti

    ,

    iDANS başladı, başlayacak. değinmeden geçmeyelim. henüz haberi olmayanlar, haber posta kutusuna düşmemiş olanlar için program burada. melis tezkan ve okan urun’dan oluşan biriken’in yeni performansı re: fwd: die in good company, adrian heathfield’ın dönüşümün hayalet zamanı sunumu (iDANS’ın ilk edisyonunda da heathfield kolay unutulmayacak bir tehching hsieh sunumu yapmıştı), anna mendelssohn’un cry me a river‘ı, elbette…

  • roberto bolaño’dan by night in chile

    sadece dergi kapaklarının ne kadar ilgi çekici olabileceğini değil, bir şilili yazarı da keşfettim sayesinde. by night in chile okuduğum ilk roberto bolaño kitabı olarak kitaplığımdaki yerini aldı. öyle görünüyor ki gerisi de gelecek. hayatta olmayan yazarlarla ilgili en büyük korkum onları çok sevip edebiyatlarını derinlemesine özümsemek isterken bir çırpıda tüketip yeni eserlerine gömülme zevki olmadan yaşamak…