Bir-iki belgesel yetiyor. Daha üçüncüye kalmadan kafayı takıyorum. Bu sefer de fillerde aklım. Şu iş bir bitsin, Afrika’ya gidip öksüz kalmış yavru fillere bakıcılık yapmak istiyorum. Anneleri fildişi avcıları tarafından öldürülen travmalı yavruların yanında huzur bulacağımı, onlara iyi gelebileceğimi hissediyorum (evet çok safım).
Bir de hiç rastladınız mı bilmiyorum ama bird of paradise (cennet kuşu) diye bir kuş var. Evren tarihine kıyasla okyanustaki su damlasından bile minik varoluşum süresince bir kez olsun bu kuşun dansını kendi gözlerimle görmek isterim. Yogadaki bird of paradise asanasını bana daha da sevdiren bu çılgın kuş, Filiz Sızanlı’nın Graf‘taki kabarık etekli solosunu da (04:58 dolaylarına bakınız) anımsatıyor:
Filler Afrika ve Asya’da, cennet kuşu Yeni Gine-Avustralya taraflarında… Bense Ruslar’dan kalma eski, sapasağlam binalarını parıldayan plazalarla kapatma sevdasına kapılmış bir tuhaf kent Bakü’de. Filleri, cennet kuşlarını başka bir zamana bırakıp Kafkaslar’da soyu tükenmekte olan leoparların peşine mi düşsem acaba?
Yorum Yapın