ölümün dayanılmaz ağırlığı arter’de

arter’deki berlinde de bruyckere’nin yara sergisi soğuk, tekinsiz, korkunç ve aynı zamanda çok çarpıcı. arter’in istiklal caddesi üstündeki ana mekanına ek olarak seçilmiş olan bir diğer sergileme alanı, çukurcuma hamamı da bruyckere’nin eserlerinin bu çarpıcılığını destekleyen bir ortam sunmuş.

akteon, 2011-2012 ve etten kemikteniz (istanbul) 2011-2012 yıllardır kapalı duran, içine sergi öncesi özel bir bakım yapılmamışa benzeyen (kırık dökük mekana sadece haşereleri önlemek amacıyla elektronik cihazlar konmuş) çukurcuma hamamı’nın boşluğunda konumlandırılmış. ikisi de istanbul sergisine özel olarak yapılmış eserler. bruyckere istanbul’da ne kadar kaldı, nesinden etkilendi, gözleri neleri çekip aldı da bu sahneleri yarattı ya da küratör selen ansen’in becerisi mi bilmiyorum ama tüylerimi diken diken eden, içime işleyen bir deneyim oldu bu sergi. bir hamamın ıslak, en küçük sesi bile yankılayan kubbeli yapısına girip de içeride ayaklarından asılı dev hayvanı (etten kemikteniz (istanbul) 2011-2012) gördüğünüzde soğukkanlılığınızı korumanız güç. ama asıl darbeyi daha içeride nemli göbek taşının üstüne yığılmış kemikler (akteon, 2011-2012) vuruyor. kendinizi bir nazi kampını geziyor, yakılmış insanların kemiklerine bakıyor gibi hissetmeniz an meselesi. hamamın nemli ortamı, taşın kenarlarından, sanki kemiklerin altından, hatta içinden aşağıya süzülen su damlaları yaşayan bir organizmayla karşı karşıya olduğunuz hissini güçlendiriyor. sıcak havadan sonra yüzünüze vuran serinlik artık o kadar da hoşunuza gitmiyor ve kendinizi bu ölüm dolu boşluktan dışarı atmak istiyorsunuz.

bruyckere, broşürde yazana göre, ruanda soykırımıyla ilgili gazetelerde gördüğü imgelerden etkilenmiş. ölüm ve acı heykellerinde baş köşede. baudelaire’in kötülük çiçekleri‘ni getirdi benim aklıma, birlikte gezdiğim i.’de ise kaçma isteği uyandırdı. sadece gerçek gibi görünen ölü hayvanlar, işkembeler, organlar değil yarattığı; sokakta görsek uzaklaşacağımız “ölüm”ü, hem ilk bakışta ürkecek kadar gerçek hem de dokunmak isteyecek kadar çekici bir şekilde sunabilmesi. sanatın sevimlilik kisvesine bürünmeyen, soyut olanı somutlaştıran, boş, terk edilmiş bir mekanı azla doldurabilen, ürpertirken heyecanlandıran halini mutlaka görün. ayrıca vincent dunoyer pazartesi ve salı hariç her gün sergiyle ilişkili bir performans yapıyor arter binasında saat 18:30da. sergi 26 ağustos’a kadar sürecek.

not: google’a berlinde de bruyckere ismini yazmanız sanatçının “renkli” dünyasını ziyaret etmenizi sağlayacak, umarım kısa zamanda diğer heykellerini de bir yerlerde yakalama fırsatı bulurum. bu arada istanbul’a henüz gelmemiş olan heykeller aklıma birkaç yıldır istanbul’da yaşayan italyan dostumuz francesco albano’nun heykellerini getirdi: http://albanofrancesco.blogspot.com/
bruyckere ve albano’nun tekniği değil belki ama verdiği his çok benzer geldi bana. insanı ve bedeni algılayışları ve onu bozukluklar üstünden işlemeleri, kırık döküklüğünü öne çıkarmaları “güzel” değil, “göz alıcı”.

Comments

Yorum Yapın