doğu yücel’in ilk beş bilimkurgu filmi listesinden etkilendik ve dün akşam kendimizi john carpenter’ın 1988 yapımı they live filmini izlerken bulduk. hikayeye göre dünyayı uzaylılar çoktan ele geçirmiş, insanlığı hizmetlerine almışlar ve kurdukları bir baz istasyonu sayesinde görüntülerini insana benzetmeyi, mesajlarını kimseyi rahatsız etmeden vermeyi başarıyorlar. baş karakterimiz nada bulduğu özel güneş gözlükleriyle bu saklı gerçeğin farkına varıyor ve polise göre “komünist” eylemler içindeki, asıl niyeti dünyayı uzaylılardan kurtarmak olan insan grubuna dahil oluyor. roddy piper’ın canlandırdığı kahraman nada tabii ki yüzlerce insanın yapamadığını yapıyor, kurşunların hiçbirine denk gelmiyor (hep böyle değil midir?!) ve mutlu sona erişiyoruz :)
içiniz mi geçti, “hafif” bir şeyler mi izlemek ama aynı zamanda sosyo-politik mesajlar da mı almak istiyorsunuz they live hiç fena bir seçim olmayacaktır. tuna erdem’in film studies dersine girmemiş olmasına çok şaşırdım bu filmin doğrusu. eminim parlak öğrenciler detaylı bir şekilde her diyaloğu, her görüntüyü inceler, üstüne sayfalarca yazar, smith’in görünmez el’inden girer, foucault’nun panoptikon’undan çıkarlardı.
bu arada mayışmamıza sebep ilk 10-15 dakikasına bayıldığımız, belgesel olduğunu fark ettiğimiz andaysa ilgimizi yitirdiğimiz 2010 yapımı nostalgia for the light oldu. astronomiyle ilgileniyorsanız kaçırmayın derim çünkü sadece bir belgesel demek bu filmin şiirselliğine haksızlık olur.

Yorum Yapın