terraferma’nın düşündürdükleri

sicilya asıllı yönetmen emanuele crialese’nin 2011 yapımı filmi terraferma sight&sound’daki dikkat çekici afişlerinden beri izleme listemizdeydi. çok özlenmiş bir arkadaş eve konuk olunca birlikte çıkaralım keyfini dedik.

sıcak yaz günleri henüz yeni başladı ama hızlı başladı. sıcak hava beynime baskı yaptıkça sinir katsayım artıyor, her şeye tepki verir oldum. sabrım kolay tükeniyor, canım “düzgün” şeyler yemek istemiyor, eve girmekle dışarıda kalmak arasında bir yerde ve çok kararsızım. “yorgunum, çok yoğunum” dönemini atlattım, rahatladım ama psikolojisinden sıyrılamadım besbelli. terraferma sicilya’nın turistik bir adasında geçen gerçekçi hikayesiyle, klişe tabirle, “güldürürken düşündüren” bir film oldu böyle sıcak bir akşamda.

balıkçılıkla geçinen bir aile var başrolde. turizmden pay alma çabası içinde evlerini turistlere sezonluk kiralamaya, plajlarda işletmecilik yapmaya başlıyorlar. ailenin dedesiyse inatçı, balıkçılıktan kopmayacak. işte torunu filippo ile balığa çıktığı bir gün denizin ortasında devrilmiş bir tekne dolusu yasadışı mülteciyle karşılaşıyor ve “denizin kanunu”na uyup bunlardan birkaç tanesini kurtarıyor. etiyopya’dan geldiği anlaşılan hamile mültecinin doğurması, evde birlikte yaşamaya başlamaları, bu sırada polisin mültecilere yardım ettiği için yaşlı adamın teknesini mühürlemesi, medeniyetten uzak, sorunsuz bir hayat vaadeden adanın aslında anakaranın bir parçası olduğunu hatırlatıyor bize. yasalar, kurallar ile her geçen daha da hümanizmden uzaklaşan ve hayatta kalmak için aslan kesilmeniz gereken bir yere dönüşen dünyada, bir adada olmakla büyük şehrin göbeğinde olmak arasında pek bir fark kalmıyor. cep telefonunuzun çekmemesinin, internete erişememenizin sizi özgürleştireceği hayallerini kuranlardansanız, ne yazık ki terraferma bunun sadece bir hayal olduğunu gösteriyor.

jean-paul sartre diyor ki insan seçimleriyle belirlermiş kendini ve hayatının yönünü, insan özgürmüş, insan özgürlükmüş. ama hayatımızı zindana çevirmekte usta olan büroksilerle, yasalarla, onları yapanlarla, işletenlerle sartre’ın, varoluşçuluğun ne ilgisi olsun ki? ütopik konuşmalar yapmaya başlar gibiyim, sıcaktan herhalde…

NOT: son paragraftaki sartre göndermesini anlamayanlar, açıklama isteyenler oldu. şöyle ki sartre insanın seçimleriyle varolduğunu söylüyorsa yasadışı mülteci olarak adlandırılan bu insanların sadece yaşadıkları yerdeki çaresizlikten kurtulmak için yola düşme, bambaşka bir ülkeye gitme cesaretini göstermeleri bir seçim yapmış olduklarına işaret eder. yasaların, onları, bir seçim yapmış oldukları için yargılamaya hakkı yoktur.

Comments

Yorum Yapın