farkındayım, yine bol filmli bir hafta sonu oldu. daha başkaları da var aslında ama yarım yamalak, uyuklayarak izlenenler sayılmayacağı için şimdilik sıralarını bekliyorlar. bu durumda da mahamat-saleh haroun’un 2010 yapımı un homme qui crie (bağıran adam) filmiyle pazar gecesini sonlandırıyoruz.
haroun’un kara afrika’nın ortasındaki çad’da geçen filmi bizi kötü bir babayla tanıştırdı. yüzme şampiyonu adam havuz sorumlusu olma görevini 20 yaşındaki oğlu abdel’e kaptırınca çareyi oğlunu orduya teslim etmekte buluyor. ülke savaşta ve filmin sonu tahmin edebileceğiniz gibi pek iyi değil. insani hırslarına ve en büyük tutkusuna yenilen adam, oğlunu geri getirmeyi başaramıyor ne yazık ki.
mahamat-saleh haroun’un önceki filmleri de babalar ve oğullar konusuna ve hatta çad’ın “oğullarını savaşa gönderen babalar” nesline parmak basmaktaymış sight&sound’dan öğrendiğimize göre. kendisi de çadlı olan yönetmen afrika sinemasını dünya sinema tarihinde görünür kılmayı en büyük takıntısı olarak tanımlıyor.
un homme qui crie 2010 cannes film festivali’nden jüri ödülünü almış. isminde geçen bağıran adam, bence, adam’ın otelin önünde kapı görevlisi olarak çalışırken gözünden düştü düşecek bir damla yaşta saklı. bir adamın içindeki çığlıkları bu gözyaşından daha iyi anlatabilecek bir şey olduğunu sanmıyorum…
çad’da iç savaş 45 yıldır sürmekteymiş. şişli’de ortalık birbirine girmiş yine bugün. bizde de babalardan miras kalan büyük bir karmaşa olduğu kesin…

Yorum Yapın