mike leigh’in fazlasıyla teatral, bölünmüş, keyifsiz, laf kalabalığından ibaret another year filminden sonra ilaç gibi gelen bir italyan filmi le quattro volte.
italyan yönetmen michelangelo frammartino’nun sadece ikinci filmi ve sinemanın neden bu kadar güzel bir sanat olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. sinemanın gücü diyaloglardan, detaylı, incelikli senaryolardan, entrikalardan gelmez, onun gücü görüntüdür. bu yüzden sinema sessiz de, konuşmasız da var olabilir. le quattro volte görüntünün gücünü, kendini bir an bile kelimelere teslim etmeden kullanıyor, izleyicisine ekran karşısında olma sebebini bir kez daha hatırlatıyor: seyretmek, tanık olmak, gözetlemek. küçük bir italyan köyüne uzaktan bakan kamerasıyla bizi önce bir çobanın hayatının son günlerine götürüyor. onun ölümünden bir oğlağın doğumuna ve otlamaya çıktığı ilk gün insanı acıyla dolduran melemelerle ormanda kayboluşuna şahit oluyoruz. frammartino’nun çıkış noktası olan pisagor’un hayatın dört evreden oluştuğu görüşü (mineral, bitki, hayvan ve insan) filmde de temsilini buluyor.
uzun zamandır bu kadar şiirsel, bütünlüklü, duyarlı bir film izlememiştim. ilk bölümde köy halkı dini bir tören için toplanmışken ağılın önünde koşan çoban köpeği, yokuşun üstünde duran kamyonetin kayarak ağıla çarpması, tüm keçilerin köyün sokaklarına dağılması, bu sırada ölen yaşlı çoban ve keçilerin kaçmasıyla ne yapacağını şaşıran, çaresizce havlayan ve koşturan köpek, gözlerimizin önünde en doğal haliyle doğan oğlakla beynimde yerlerini aldılar. kesinlikle kaçırmayın.

Yorum Yapın