piccinini’s wonderland

efendim havalar güzelleşti, güneş çok fazla yakmadan usul usul ısıtıyor, biz de kendimizi sokaklara attık denebilir. yapıp ettiğimiz yığınla şey olsa da sıra buralara yazmaya gelemiyor bir türlü. hoş değil tabii, bir an önce duruma bir çeki düzen vermek gerekiyor.

sondan başlayalım: 2011 yılının en uzun gününü, kısmen, arter’in yeni sergisi beni bağrına bas‘ın açılışında geçirdik. italyan asıllı avustralyalı sanatçı patricia piccinini’nin gerçekle doğaüstü arası garip figürlerinden, video ve çizimlerinden oluşan serginin açılışında kültür-sanat camiasının zengin isimleri yerlerini almışlardı. ömer koç’un kişisel koleksiyonunda iki eseri bulunan patricia piccinini 1997’den günümüze kadarki eserleriyle 21 ağustos’a kadar görülebilir. ve hatta ben ne dersem diyeyim, istanbul çağdaş sanat sahnesinde yeni bir şeyler görmek için mutlaka gidilip görülmelidir.

piccinini’nin silikon, insan saçı, fiberglas, poliüretandan oluşan insanları ve onlarla yan yana, diz dize, kucak kucağa olan doğaüstü denebilecek yaratıkları insanı neyin doğal, neyin yapay olduğu üstüne düşündürüyor. özellikle çocuk figürleri gerçeğe o kadar yakın ki, onları o yaratıklarla çoğunlukla huzur dolu pozisyonlarda gördüğünüzde ne tepki vereceğinizi bilmiyorsunuz. tüp bebekler, cyborg’laşmış insanlar derken, evet, hepimizin sonu bu şekilde yaratıksılaşmak belki ama hala daha sonuçlardan çok sebepler üstüne düşünecek, bir şeyler yapmaya çalışacak kadar zamanımız yok mu? yaratıcılık anlamında mükemmel, birebir temsiliyetin sanatsal sivriliğin önüne geçtiği eserler beni o kadar heyecanlandırmadı ne yazık ki genel olarak. hatta arter’in bundan önceki sergileri arasındaki bağlantıları düşününce neden şimdi bu kopuş diye düşünmedim değil.

çağdaş sanatın handikaplarından biri daha: sergi katalogunu okudukça her şeye bakışınız değişebilir. bana ilk bakışta bilim kurgu filmlerinin korkunç yaratıklarını kanlı canlı görmüş olma hissi veren, neden bu kadar gerçekçi olmak zorunda insan bedenleri bu yaratıkların yanında diye düşünmeme sebep olan eserlere, şu katalogu okuduktan sonra gidip bir kez daha göz atmak isteyebilirim. ama bu en üst kattaki uyku odasının atmosferini serginin en sıcak yeri olarak görmemi değiştirir mi, emin değilim. anneler ve çocuklarına keyifli zaman geçirtebilecek bir sergi olduğu kesin, onun dışında bu kadar statik güzellik biraz fazla “seyirciye oynama”ymış gibi geldi bana. hollanda ve slovenya taraflarından sanata ayrılan bütçelerin %50 oranında kesildiği yönünde günde 3-4 mail gelirken, böyle huzurlu güzelliklere, kıllı, korkunç dişli yaratıkların silikondan yapılma kusursuz bedenlerine bakmak bana biraz utanç verdi. sanatın çıkış noktası olan vahşet fazla yumuşatılmış, masalsılaştırılmış sanki. dün akşamki vıcık vıcık açılış kalabalığının özellikle kadın kısmının zevkten yerlere yattığını, “muhteşem!”, “inanılmaz güzel!” “ay ne tatlııııı” laflarının hemen her ağızdan çıktığını, evrim altuğ’un “anne eli değmiş gibi” sözünün ikircikli yapısını ancak bir yazı yazarsa çözebileceğimizi ve oldukça merak ettiğimizi de söylemek gerek.

bu arada “bağrınıza basmanız” gereken şeye değinmek gerekirse, sergi katalogunu bir deneyin derim. tasarımcı esen karol’un bir sürprizi var hepimiz için.

Comments

Yorum Yapın