bir kez daha sapkın bir anne-oğul ilişkisi. beni korkutan türden. geçen hafta julianne moore’un başrolde olduğu 2007 yapımı savage grace filminde de aynı türde, anne-oğul arasındaki şiddetli bir ilişkiye şahit olmuştuk. bertolucci’nin 1979 yapımı la luna filmi ise konuya çok daha “ahlakî” yaklaşıyor denebilir. ya da en azından sadece oyunculuklara güvenerek sırt üstü yatan bir yönetmen olmadığını filmin her karesinde görüyorsunuz, savage grace‘in yönetmeni tom kalin’in tam da aksine.
babası öldükten sonra opera sanatçısı amerikalı annesiyle italya’ya taşınan joe, burada oldukça tipik bir yeniyetme depresyonuna girer ve kendini eroine verir. bunu fark eden hayatın tüm zevklerine varma derdindeki keyif düşkünü anne, işi gücü bırakır ve oğlunu kurtarmaya girişir. ama sanmayın ki karşınızda angelina jolie ya da nicole kidman’ın canlandırmaktan zevk alacağı dertli ama kararlı, güçlü annelerden biri var. tam tersine, jill clayburgh’un canlandırdığı caterina çok daha insana benzeyen bir karakter. kendini koyveriyor, oğluyla birlikte, hatta daha fazla acı çekiyor, ama güzel bir yemek sofrası karşısında keyiflenmeyi, oğluna aşık olmayı da ihmal etmiyor.
savage grace‘te anne-oğul aşkı çok daha ölümcül boyutlara ulaşırken, luna‘da olaylar anne ve oğulun tekrar bir “çekirdek aile”ye dönüşmesi için gereken şekilde ilerliyor. neyse ki! izlerseniz ya da izlediyseniz anlayacaksınız…
italyan ışığını, renklerini, ritmini, armonisini her anında yaşatan luna bu ayki milliyet sanat dergisinin ücretsiz armağanı. savage grace ise zaten kötü bir film. sırf julianne moore var diye, boşuna bir yerlerden bulmaya, almaya falan çalışmayın.
ps: hazır film festivali de başlamışken, yıllar önce festival sayesinde izlediğim bir anne-oğul filmi de isabelle huppert’li, haşin fransız yazar georges bataille’ın aynı adlı romanında uyarlama ma mère. kötü bir filmdi, rahatsız ediciydi ama her üç filmde de histerik kadın oyuncuların yer alması bir tesadüf olamaz.


Yorum Yapın