büyük umutlar

dün büyük umutlarla bir konferansa katıldım. ve yine hüsrana uğradım.

santralistanbul’a sabah saatlerinde bir okul aracıyla girmemiz yaklaşık 15 dakika sürdü. yılda kaç kere yapıldığını ve neden bu kadar çok yapıldığını anlayamadığım istanbul fashion week santral’i mesken edinmiş. bir tarafta içinde butiklerin yer aldığını düşündürten kocaman beyaz bir çadır, diğer bir tarafta geçen yıl bu zamanlarda yüksel arslan sergisinin yer aldığı müzenin girişinde hummalı bir çalışma, kırmızı bir halı. kırmızı halıda iki adet ayak izimi bırakarak made konferansının yapıldığı binaya yöneldim. tam kapıya yaklaşmıştım ki bir görevli “backstage’e mi?” diye bağırdı arkamdan. okulda mıyız, konferansa mı geldim, moda şovuna mı, sinirim iyice tepeme çıktı. moda şovlarına kiralanmış olan bu güzide mekanın aslında bir okul olduğunu hatırlattım görevlilere, sesimi fazla yükseltmemeye çalışarak (umarım başarılı olabilmişimdir). sanralistanbul’u okul mu yoksa çok amaçlı açık alan olarak mı kullanmak istediklerine bir an önce karar vermesi gerek yetkililerin.

bodig’in türkiye partneri olduğu made projesiyle ilgili konferansın başlığı “mobility, residency, co-production” olarak görünüyordu. konuşmacı listesinde yer alan isimlerin tam olarak ne anlatacakları belirtilmemiş olsa da, konularla bir şekilde bağlantı kurulacağını düşündüğümden gittim. maalesef gösteri sanatları alanında yapılan, özellikle de yabancı katılımcıların yer aldığı bu tip toplantılarda sık sık karşılaştığımız sadede gelememe, kendini, kurumunu ve ne yaptığını uzun uzun anlatma, velhasıl sanki bir kendini sunma ve beğendirme (anlattıklarını dinledikçe de bir kendinden geçme) durumu söz konusuydu.

ilk bölümde konuşan bimeras’tan aydın silier “neden istanbullu sanatçılar yeni eser üretebilmek için başka yerlere gitmek, misafir sanatçılık pozisyonları bulmak zorundalar? gerekli çalışma koşullarını burada bulamadıkları için.” sorusuyla bir tartışma açmaya çalıştı. silier 2-3 haftalık misafirliklerin yoruculuğu, sürekli hareket halinde olmak zorunda olan sanatçıların gittikçe daha durağan ve az hareket içeren işler yaptıklarını ortaya koyarken, “hareketlilik” kavramını gözden geçirmeye çağırdı katılımcıları. güzel bir çıkış noktası olacaktı, ama ne konuşmalarda, ne de tartışma bölümlerinde pek yanaşan olmadı, ortada kaldı. istanbul’daki, bırakın gösteri mekanlarını, çalışma mekanlarının yetersizliği, olanlara da ancak eş-dost kontenjanından ulaşabileceğiniz aşikar.

cuma‘dan esra aysun’un söz ettiği, bu işlerle uğraşan insanların toplanabileceği araştırma merkezi benzeri bir mekanın eksikliği konusu da üstünde durulmadan rafa kaldırıldı.

dijital müzik ve seyirci geliştirme konusunda söz alan tolga tüzün, 50 dakikalık bir konser için 2 saat gidiş-2 saat geliş göz önüne alınırsa evinden asla çıkmayacağını belirterek beni epey düşündürdü. bunu bu işin içinde profesyonel olarak yer alan birisi bu kadar rahat söyleyebiliyorsa çözüm  önerisi nedir diye merak ettim. konseri kendi evinin yakınlarında yapmak mı, hiç yapmamak mı (ne de olsa bu adam bile evinden çıkarılamadığına göre başka insanların çıkması ihtimali daha da azdır), yoksa istanbul’un trafik sorununu mu çözmek kültür-sanat işlerini bir kenara bırakıp? işin kötüsü ben bu insanların arabalarından inmeyi tercih edeceklerine de inanmıyorum…

konferansa, bakanlık temsilcisi olarak katılan, kültür irtibat noktası görevlisi hale ural da sunumunu yaptıktan sonra, ankara uçağına yetişmesi gerektiği için acele çıktı, gitti. her zamanki gibi…

ara verilmeden üç saat boyunca (sabah 3 saat+öğleden sonra 3 saat) sunumların yapıldığı (bu tip toplantıların olmazsa olmazı insanların biraraya gelmesini sağlayacak kahve molalarıdır), konuşmacılar ve katılımcılar arasındaki hiyerarşiyi büsbütün ortaya koyan, küçük de olsa oditoryum şeklinde ve penceresiz, karanlık, havasız bir sınıfın tercih edildiği toplantıdan bana kalan yoğun bir baş ağrısı oldu. şimdi artık bu işle ilgilenen insanların kendi aralarında, yabancılara tanıtım yapma gereksinimi olmadan toplanması, sorunlarını ve deneyimlerini daha samimi ve tartışmaya açık bir platformda paylaşması gerektiği kesinleşmiştir.

çgsg ilk kurulduğunda bu tip bir ya da iki toplantılarına katıldığımı ve yine büyük umutlarla dolduğumu hatırlıyorum. sanırım 2005 yılındaydı. ilk hedefleri bir meslek birliği kurmak, koreografi haklarını koruma yolunda çalışmalar yapmaktı. aradan geçen altı yılda kanyon alışveriş merkezi’nde geçici işgal adlı, içinde yer alanlara iyi para kazandıran – ki ona da ihtiyaç olduğu kesin – bir etkinlik yaptıklarını ve yasal olarak dernekleştiklerini biliyorum. öbür konuda ise kulağıma gelen güzel bir haber ne yazık ki yok. bu tip toplantılar, buluşmalar, paylaşımlar sık sık ve çağrı usulüyle değil, herkese (alanda profesyonel olarak çalışlar ya da sadece tutkulu takipçiler) açık olarak yapılmadığı sürece bireysel başarılar ve tatminler yaşansa da, geleceğe pek bir şey bırakılamaz.

şöyle de bir durum var tabii: 10-20-30 dakika, kaç dakika olursa olsun, gösteri yaptığınızda karşılık olarak 5TL alıyorsanız, açıklaması “kapı gelirinin %40ı programda yer alan sanatçılar arasında paylaştırılıyor” ise, düşünülmesi gereken daha binlerce şey var demektir (gerçek bir olaydır bu, bir tahmin, öngörü vesaire değil). tamirane’de yiyeceğimiz 20-30 liralık yemeklerden kısamıyorsak ve utanmadan bir sanatçının eline 5 lira verip teşekkür edebiliyorsak, zaten bu utanç duygusunu çoktan kaybetmişsek, mısır’daki, tunus’taki devrimin buraya gelme vakti çoktan geldi demektir. bir gösterinin karşılığında hiç para ver(e)memenin bile 5 lira vermekten daha samimi, anlaşılır bir açıklaması olabilir bence. bu durumda, dün üstüne basıla basıla bahsedilen “gösteri sanatları alanında çalışanların arasındaki dayanışma” duygusunu bir kez daha gözden geçirmek, sözlük anlamını masaya yatırmak gerekiyor gibime geliyor.

eylül 2010’da gerçekleşen ietm balkan express toplantısından sonra kendimi bir kez daha bir terapi grubunda hissettiğim dünkü toplantıyla ilgili tek mutluluğum, adını sanını bildiğim, tam olarak ne yaptıklarını ise nedense araştırmamış olduğum pist ile tanışmak oldu. bundan sonra takipteyim!

Comments

“büyük umutlar” için 2 cevap

  1. aylin g. Avatar
    aylin g.

    şu meseleyi de mısır devrimine bağlamışsınız ya, helal olsun. önce doğru bağlam kurmayı öğrenin. bu şekilde ilgisiz benzetmeler yaparak, haklı olduğunuz meselede haksız duruma düşüyorsunuz.

  2. chloé Avatar

    hoşuma gidiyor. elimde değil :)

Yorum Yapın