p.p1 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 0.0px; font: 13.0px Helvetica}
p.p2 {margin: 0.0px 0.0px 0.0px 0.0px; font: 13.0px Helvetica; min-height: 16.0px}
span.s1 {font: 13.0px Arial; color: #787878}
tek kelime almanca bilmiyorum desem yeridir. ingilizce’ye az çok benzeyen 1-2 kelimenin anlamını tahmin etmek dışında, dilin yapısı, kuralları hakkında en ufak bir fikrim yok. alman diline de, almanya’ya sempatim yoktur pek. disiplini, operası, otoritesi, bmw’si, mercedes’i, sağcı politikasıyla hep sevimsiz şeylerle birlikte yer alır beynimde almanya.
ta ki münchen kammerspiele’nin alvis hermanis yönetiminde sahneye koyduğu jack london’ın vahşetin çağrısı kitabından uyarlanmış ruf der wildnis‘i izleyene kadar.
jack london çocukluk yazarlarımdandır. beyaz diş, vahşetin çağrısı, martin eden, yanan gün çocukluğumda bir çırpıda okuyup bitirdiğim, köpekler, kurtlar, zor hayatlar ve ekmeğini gerçek anlamda taştan çıkaran güçlü ve mağrur insanlarla dolu kitaplardı benim için. okuduğum her şeyi gözümde sahne sahne canlandırır, maceralar arasında bir o tarafa bir bu tarafa savrulup dururdum. kammerspiele’nin vahşetin çağrısı‘nı oynadığını duyunca, oyun almanca ve çevirisiz oynansa da, riski göze almaya karar verdim. doğru karar!
metin nasıl ve ne kadar uyarlandı konusunda hiçbir şey söyleyemesem de, aşırı ciddi alman seyircinin bile kahkahalar atmasına sebep olduğuna göre oldukça komikti. ama ben zaten duyup da anlayamadıklarımdan değil, görüp hayranlıkla izlediklerimden bahsetmek istiyorum.
yaş ortalaması ellinin üstünde denebilecek bir seyirci kitlesiyle birlikte salondaki yerimi aldığımda saat tam sekizdi. tüm salonun çoktan dolmuş olması, oyunun tam zamanında başlaması alışık olduğumuz şeyler değil tabii. o yüzden şaşkınlıkla koltuğumuza yerleşmeye çalışırken perde açılmaya başladı ve karşımıza hemen hemen 30-35 derece açıyla yükseltilmiş (böylece tüm seyirciler sahneye hakim olabiliyordu), türk halılarıyla kaplı bir sahne, altı farklı kanepe ve kanepelerin üstünde altı farklı köpek çıktı. altı köpek, altı sahip, altı kanepe üstün(d)e bir buçuk saatlik bir oyun. insanlar mı köpeklerine benzer, köpekler mi sahiplerine benzer, ya da acaba salonundaki bir kanepe ne kadar ifade eder insanı?… çok! oyun diyaloglardan çok monologlar, tekil yaşamlar ve anlatımlar üstüne kuruluydu. oyuncuların birbirleriyle iletişime girdikleri yerlerse genelde birinin diğerine köpek muamelesi yaptığı, ve hayvani içgüdülerin ön plana çıktığı yerlerdi.
almanca anlamayan ben, metin üstüne kurulu bu oyunun ilk 15 dakikasını köpeklere ve sahnedeki davranışlarına odaklanarak, orta 45 dakikasını daha çok tiyatronun mimarisini ve alman seyirciyi anlamaya çalışarak, son yarım saati ise yeniden sahneye dönen köpekler sayesinde yine tamamen sahneye odaklanarak keyifle, zevkle, şaşkınlıkla izledim. kahkaha atanlara karşı ön sıralardan yükselen öfkeli “şşşşşş” sesi (en az üç defa uyarı aldı gülenler), önümdeki küçük çocuğun kolunu oynatmasını ve bir şey sormaya çalışmasını sertçe engelleyen baba, hiç kıpırdamadan ve dimdik oturan tüm seyirciler ve oyunun ortalarında en ön sıralardan salonu terk etmek üzere kalkanlar olduğunda oynamayı bırakıp, onlara dik dik ama anlayışlı gözlerle bakan ve giden seyircilerden birinin “ciao!” demesine karşılık veren oyuncular sessiz (mazallah bir alman’ı rahatsız ederim diye nefes bile almayacaktım az kalsın!) şaşkınlığımın sebepleriydi. geçen yıl tiyatro festivalinde izleyip çok da beğenmediğim kafka’dan uyarlanan der process halen grubun repertuarı dahilinde münih’te oynanıyor. ruf der wildnis istanbul’a gelir mi bilmiyorum ama bir yerde yakalanırsa izlenesi olduğu kesin.
bu arada sahnedeki köpeklerden bahsetmişken yıllar önce rotterdam’da izlediğim michel schweizer’ın bleib opus#3 performansı aklıma geldi. beş k9 köpeğinin eğitmenleriyle birlikte sahnede olduğu performansta bir filozof ve bir psikolog da yer alıyordu yanlış hatırlamıyorsam. köpeklerin çok daha fazla sahnede kaldığı ve biz seyirciler üstünde bir eğlence ögesi olmaktan çok daha büyük rol oynadığı bleib, muhtemelen yüksek prodüksiyon maliyeti nedeniyle çok fazla oynanamadı sanırım. ilginç bir topluluk keşfetmek isteyenler için: www.la-coma.com


Yorum Yapın