dün akşam çok uzun zaman sonra devlet tiyatroları’nın bir oyununa gittik üsküdar tekel sahnesi’nde: boris vian’ın yazdığı (söylenen) imparatorluk kuranlar.
iyi bir vian okuyucusuyumdur. raymond quéneau’nun “çağdaş aşk romanlarının en dokunaklısı” olarak bahsettiği günlerin köpüğü her zaman etrafında döndüğüm, bazı yerlerini neredeyse ezbere bildiğim, vian’a hayran olmamı sağlamış kitaptır. ardından kırmızı ot, pekin’de sonbahar, kızların haberi yok, yürek söken, mezarlarınıza tüküreceğim, karıncalar, ve bütün çirkinler öldürülecek ve en son brüksel’den aldığım pornografik yazılar ve yalancının günlüğü boris vian dünyasını dünyama katan kitaplar. belki hepsini fransızca’dan okumaya inat ettiğim ve başardığım (vian’ın kendi kendine ürettiği kelimeler nedeniyle okuması bazı yerlerde oldukça zor olabilir) için bu kadar yakınlaştım kendisiyle, bilmiyorum. onun o kokteyl yapan piyanolar, çalan müziğe göre şekil alan odalar, içinde yaşayanlarla birlikte kendi kendini tüketen evler, konuşan kedi ve fareler, oğullarını yalayarak temizleyen anneler, hapsedildikleri “güvenli” bahçeden uçarak kaçan oğullar, göğsünde açan nilüferler yüzünden ölen kadınlarla dolu dünyası sanki herkesi alıp götürür gibi geldiğinden herkese okutmaya çalıştım, beğenmeyenler olduğundaysa uzun süre şaşkın kaldım. genç öleceğini bilen bir adamın 39 yaşına kadar yaratmayı başardığı olağanüstü dünyanın büyülü parçalarının “gerçek”le ilgisi olmadığını söyleyenleri anlamam mümkün mü? tekrar tekrar düşündüğümde bile cevabım hayır. vian’ın dünyası sadece gerçeğe farklı bir yaklaşım, renkli bir dokunuş katıyor, onu çarpıtmıyor ve asla saklamıyor.
işte dün akşam da bu dünyanın yeni bir bölümüyle tanışmak için üsküdar’a gittik. imparatorluk kuranlar diye bir oyununu daha önce hiç duymamıştım, bir vian eserinin aşağı yukarı nasıl olabileceğini hayal edebiliyordum ve bunun bizim devlet tiyatromuz tarafından nasıl sahneye konduğunu uzun zamandır merak ediyordum. oyunun sahnelenişinin dolduramadığı boşlukları google araştırmalarıyla doldurmaya mecbur kaldığımdan biraz erteledim yazmayı.
öncelikle boris vian’ın oyununun adı Les Bâtisseurs d’empire ou le Schmürz (imparatorluk kuranlar ya da schmürz) imiş. “schmürz” almanca’da ekmek anlamına gelen “schmerz” kelimesinden çıkışla vian’ın ürettiği bir kelimeymiş. almanca bilenler tam olarak ne anlama gelebileceğini belki daha iyi tahmin ederler. bir eserin isminin doğru ve tam olarak kullanılmaması acaba içerikteki sapmalara da işaret olabilir mi? sanırım olabilir. ama bunu vian’ın metnini elimize almadan ya da başka bir sahne versiyonu izlemeden bilemeyiz. o yüzden elde olanla yetinmemiz gerekiyor.
kısaca oyunun konusu şöyle: küçük burjuva bir aile oturdukları binada bir gürültü duymakta ve duydukça da, korkudan, her seferinde daha küçük bir alanda yaşamak zorunda kalacakları bir üst kata taşınmaktadırlar. katların yakında tükeneceği, sonun yaklaştığı oda sayılarının gittikçe azalmasından anlaşılmakta ama “kaçınılmaz” denilen sonu engellemek için hiçbir şey yapılmamaktadır. hatta ortama burjuvalara özgü sahte bir mutluluk, hiçbir şeyi takmıyoruz havası hakimdir. katlarla birlikte aile de tükenir…
devlet tiyatroları’nın bize sunduğu versiyonda oyunu götüren celal kadri kınoğlu’nun yüksek performansıydı. diğer oyuncular ise gerek sesleri, gerek tavırlarıyla biraz zorlama duruyor gibiydiler sahnede. ilk sahnelerde bir durum komedisi izleyeceğimiz hissine ve “boris vian’dan bunu beklemiyordum” şaşkınlığına kapıldım ister istemez. neyse ki ilerleyen sahnelerde oyunun gerilimini yükseltmeyi başardılar da komediden eser kalmadı. dozu iyi ayarlanmamış mizah bunun sorumlusu sanırım.
aile üyelerinin (evin genç kızı hariç) her gürültü duyduklarında yanına gidip vurduğu, bıçakladığı, boğazladığı, sahnenin önünde kıvrılmış yatan dilenci kılıklı adam meğer orijinal metinde “schmürz”müş. paris’te bir tiyatronun tüm bedeni mumyalanmış şekilde canlandırdığını öğrendiğim schmürz karakteri (metin nasıl canlandırılacağı konusunda bir ipucu veriyor mu bilmiyorum) bizde dilenci gibi canlandırılınca fazla direkt bir bağlantı kurmamıza ve sevgili burjuva ailemizin evini bir evsiz mesken tutmuş da ondan korkuyorlarmış gibi bir hisse kapılmamıza sebep oldu ilk sahnelerde. daha az çağrışım yapacak bir canlandırma oyuna en baştan farklı yaklaşmamızı sağlayabilirdi oysa ki. yönetmenin bu konuda fazla kafa yormadığını düşünüyorum. ama zaten schmürz’ün oyun isminden bile çıkarıldığı göz önüne alınırsa, her şey aydınlanıyor denebilir.
oyunda kullanılan müzikler fazla klasik, fazla vian dışı geldi bana. hatta sonunda kendimi tom hanks’li philadelphia‘yı izliyor gibi hissettim. vian’ın bir oyunu bach müziği ile göğe yakaran üniformalı bir baş karakterle bitireceğine inanasım gelmiyor.
ne yazı ama! belirsizlikler arasında dolanıp duruyorum. bir yandan da orijinal metni araştırıyorum internetten, ama henüz bulabilmiş değilim maalesef. metinaltları öyle jean-paul sartre yazıları gibi delice kalabalık olmayan – ki vian günlerin köpüğü‘nde sartre ile jean-sol partre adlı filozof karakteri üzerinden dalgasını geçer, sonra da onu yürek sökenle işlenmiş bir cinayete kurban eder – boris vian, genelde yaşadığı dönemin burjuva alışkanlıklarıyla uğraşır, askerden ve devletten hoşlanmaz (bknz. le déserteur şarkısı) ve hayatta önemli olan iki şeyin güzel kızlarla sevişmek ve new orleans ya da duke ellington müziği olduğunu söyler. vian’ın “insanın tüm büyük sorunlarının toplumda yaşamasıyla bağlantılı ortaya çıktığını” söylediği imparatorluk kuranlar‘da, aristokrasi kökenli bir burjuva ailenin tanımlayamadıkları ve yüzleşemedikleri korkularından kaçarken kapısız, camsız bir küçük odada kendi kendilerini yok etmelerini izledik. her yeni katın daha küçük bir alan ve gittikçe daha az insan (önce genç kız, sonra da anne ölecektir) verdiği “hayat” en sonunda babanın da kendini öldürmesiyle son bulur. bizim baba ağlayarak göğe yalvarıyordu, o başka…
boris vian’a olan saygımdan yazımı bir türlü bir “ne gördük” yazısı yazamadım. içinden çıkması zor oldu, umarım siz başarabilirsiniz ne dediğimi anlamayı…
ve son karar: istanbul’da tiyatroya gitmeden önce bir kez daha düşünülecek, kesin gidilecekse öncesinde metinler iyice okunacak.


Yorum Yapın