deneysel müzik, "deneyen" piyanist

dün akşam akbank sanat’ta (eskiden aksanat denirdi buraya, yanılıyor muyum? banka kendini iyice görünür kılmak istedi sanırım) seda röder’in listening to istanbul konserinin ilk yarısını izledik, dinledik. evet, sadece ilk yarısı, çünkü yeterince kötü bir etkinlikti. klasik müzik etkinliklerinin gediklisi olmadığımdan, bu alanın gerçek bir takipçisi sayılmayacağımdan seda röder’in kim olduğuna ilişkin pek bir bilgim yok. eminim başarılı bir piyano sanatçısıdır. dün akşam ise deneysel müzik için yeterli olmadığı izlenimini uyandırdı bende.

programın tümü ilk bölümde tolga tüzün’ün permanence (geçen gün ses yerleştirmesi versiyonundan bahsetmiştim), zeynep gedizlioğlu’nun along the wall ve turgut erçetin’in drifting through the echoes of time parçalarından, ikinci bölümde ise murat yakın’ın lacrymae, tolga yayalar’ın in the temporal gradens ve özkan manav’ın movement VI eserlerinden oluşuyordu.

programın şahit olduğumuz ilk bölümüne, ne yazık ki, bestelerin güzelliğinden çok piyanistin hantallığı damgasını vurdu. bir sayfa çeviricinin bile olmadığı konserdeki besteler, sayfa çevrilmesi gereken yerlerde kesintiye uğruyor, müziğin tüm bütünlüğü, büyüsü uçup gidiyordu. buna en çok da turgut erçetin’in piyanonun iç mekanizmasını müziğe aktif bir şekilde katan bestesinin çalınışında şahit olduk. bırakın sayfaların çevrilmesini, piyanistin oturduğu yerden kalkması, piyanonun içine uzanması, bu kadar işi birarada yapma zorunluluğu zor sahnelere şahit olmamıza sebep oldu.

röder’in söylediğine göre hazırlamamayı tercih ettikleri “program metni”nin eksikliğini çok hissetmedik ama her parçadan önce ve sonra uzun uzun yapılan açıklamaları biraz fazla didaktik bulduk. bir derste miydik yoksa konserde mi? zeynep gedizlioğlu’nun along the wall derken istanbul’u kuşatan surlardan mı yoksa istanbul’daki hayatımızı kısıtlayan trafik (!) duvarından mı bahsettiği bu kadar açık anlatılmalı mıydı? müzik dinleyene hissettirdikleri, onda yarattığı imgelerle ilgiliyse her şeyden önce, bunların hiçbirine gerek yoktu.

müziğe dalıp nerede olduğumuzu unutamadık dün gece. besteleri bile doğru düzgün dinleyemedik sahnedeki göz alıcı (bu sefer olumsuz anlamda!) hareket silsilesi sebebiyle. umarım bundan sonraki klasik müzik maceram çok daha ilham verici olur…

ps: seda röder’in web sitesine girince didaktizmin sebebini anladım. blackbox adlı you tube videolarına bakarsanız siz de anlarsınız.

Comments

“deneysel müzik, "deneyen" piyanist” için 8 cevap

  1. Anonymous Avatar
    Anonymous

    Ben de dün konserdeydim ve söylediklerinize hiç katılmıyorum. Çağdas müzik alanı hakkında pek birşey bilmediğiniz belli oluyor. Keşke bu konuda yorum yapmadan önce biraz daha bilgilenseydiniz. Böylece sayfa çevirme vs. gibi konulara takılmazdınız. Seda Röder yaklaşımıyla yeni müziği geniş kitlelerle bulusturan, yurt dışında önemli etkinliklerde yer almış ve bu tarz müziği herkes icin anlaşılır kılan bir sanatçı. Dün gece yaptığı yorumları ben ve arkadaslarım çok aydınlatıcı bulduk. Herkesin anlayacağı dilden konuşuyordu. Bu anlamda bence biraz “didaktik” olmanın hiç bir zararı yok. Ayrıca piyano hakimiyetine, ve olağan üstü yorumuna hiç değinmemişsiniz. Bunlar hersesin kolayca çalabileceği eserler değildi. Son olarak böyle bir konserde sayfa çeviricisi olması zaten söz konusu olamaz, çünkü sizin de gördüğünüz gibi notalar yatay duruyordu, sanatçının piyano icindeki hareketlerini kısıtlamamak için. Yazınız yalnızca görselliğe yönelen yüzeysel bir yazı olmuş…

  2. chloé Avatar

    bu tip konserlerin “profesyonel”i olmadığımı zaten belirttim :) müziğin müzik olarak etkisinden o kadar uzak bir konser oldu ki benim açımdan, başka bir şey yazmama, hele ki piyanistin olağanüstü yorumuna değinmeme imkan yok. bir şeyler öğrenmek için her zaman birinin size anlatmasına gerek yoktur. müzik, eğer gerçekten dinleyebilirseniz, aradığnız bilgiyi size sunacaktır.
    francis bacon'ın bir sözü var: “(onu) resmetmek için kendimi tükettiğime göre, neden bir de aynı şeyi söylemek için kelimelere saldırmamı istiyorsunuz benden?”

  3. Anonymous Avatar
    Anonymous

    Seda Röder'in öğretim görevlisi kişiliğini de unutmamak lazım…. sanırım ders veren biri olduğu için bu, performansına da yansımış.

  4. Anonymous Avatar
    Anonymous

    chloé, bence “author is dead”e fazlaca bağlanmışsınız ki, her şeyi bu gözle izlemeye anlamlandırmaya çalışıyorsunuz, bu da sizi ister istemez kısıtlıyor sanırsam…

  5. Anonymous Avatar
    Anonymous

    @chloe “bir şeyler öğrenmek için her zaman birinin size anlatmasına gerek yoktur. müzik, eğer gerçekten dinleyebilirseniz, aradığnız bilgiyi size sunacaktır.” : Unutmayın ki çağdaş müzik hala geniş kitleler tarafından ülkemizde zorlukla kabul edilen bir olgu. Aksanat'ın da genel dinleyici kitlesi normalde daha tutucu bir kitle. “Ben yaptığımı yaparım anlayan anlar” şeklinde bir tutumun Seda Röder'e hiç uymadığını anlamış olmanız gerekirdi konsere gelmeden önce…

  6. chloé Avatar

    sevgili “adsız”lar! yorumlarınız için gerçekten çok teşekkür ederim! farkındaysanız asıl ilgi alanım çağdaş dans. emin olun aynı “geniş kitle” sorunu o alanda da mevcut. ancak “geniş kitle” her zaman iyi bir şey değildir bence. zaman içinde ya olur ya olmaz. geçmişte iDANS'ta da oyunların ardından soru-cevap bölümleri yapılıyor, sahnede “ne” yapıldığı sorgulanmaya çalışılıyordu. bu soruları cevaplamaya çalışana da, soru sormayıp sadece izleyene de sıkıntı veren bir durum. neyse ki artık yapılmıyor.
    müzik danstan çok farklı bir alan. yorumlarınız da bunun göstergesi. ben de çağdaş müzik ve dansın daha bilinir olmasını isterim ama bunlar, bırakın türkiye'yi, yurtdışında da öyle dediğiniz gibi “geniş kitleler”e hitap etmiyorlar. popülerlikten uzak kalmak kesinlikle kötü bir şey değildir.
    “author is dead” konusuna gelirsek, üzgünüm ama evet, the author is dead. ama haklısınız, bu da henüz ülkemizde “geniş kitleler”e ulaşmış bir fikir değil.

  7. Anonymous Avatar
    Anonymous

    “dün akşam akbank sanat'ta (eskiden aksanat denirdi buraya, yanılıyor muyum? banka kendini iyice görünür kılmak istedi sanırım)…” demissiniz, ve cok ayip etmissiniz. Bankanin kendini on plana cikarmak istenesiyle hic alakasi yok. Yalnizca “Ak Parti” ile araya mesafe koymak icin alindi bu karar, hakli olarak.
    Yazilariniz pek cok onyargiyla dolu, maalesef…

  8. chloé Avatar

    neden bir blogdaki tüm yazıların adil ve herkese eşit mesafede olması gerektiği düşünülüyor, anlamıyorum. akp ile mesafe koymak için bunu yapan akbank, belki kendisiyle de arasına bir mesafe koymalıydı. neden sanatla olan bağlantılarını bu kadar görünür kılmak istiyorlar? neden sadece adı olan mekanlarımız yerlerde sürünüyor ve neden tutunanlar yalnız ve yalnız “iş”sanat, “ak”sanat, “borusan” müzik evi gibi yerler oluyor? biraz düşünürseniz kültür-sanat dünyamızın ne kadar bağımlı olduğunu ve bu bağımlılığın hiç de “neyse ki varlar, yoksa başka hiçbir şey olmayacaktı” boyutunu çoktan aştığını anlarsınız. değil akbank sanat, aksanat bile yeterince kötü. devlet her şeyden elini eteğini çekmeye dünden razı, açık kalan gedikleri ismini gösterme sevdasındaki özel sektör kendi keyfince dolduruyor ve biz de buna bayılıyor ve teşekkürler ediyoruz. belki de osman kavala depo'nun önüne acilen ismini, soyadını falan eklemelidir, ne dersiniz?
    sadece sanatı desteklemek istediği, bu yolla bir yerlere varacağını düşündüğü için, kabaca ve en basit yoldan ismini yapıştırmadan var olmak isteyen yok mu?

Anonymous için bir cevap yazın Cevabı iptal et