tütün deposu’nda 2010 yılının en iyi sergisi başladı: fikirler suça dönüşünce. daha önce de yazmıştım, halil altındere eylül başında jön türkleri depo’nun güneşli atmosferinde ağırlayacak diye. referandum otobüslerinin yarattığı gürültü kirliliği, her tarafta dev boyutlarıyla “demokrasi” çığırtkanlığı yapan evet afişleri ve çoğu paramparça hayırlar arasından tütün deposu’na ulaştık. tam ortasında yer aldığı kargaşadan mıdır, bu kargaşının içinde tamamen alakasız yükselmesinden midir, bahçesinde oturan şişman teyze, koşturan, evlerine girip çıkan esmer çocuklardan mıdır, içinde çalışan insanlardan mıdır, bilmiyorum, seviyorum burayı.
sergiyi gezebilmek için öncelikle bir çevik kuvvet barikatını aşmanız gerekiyor. iki tarafında polis yazan bu sliding doorsdan içinizdeki ürpertiyi bir anlığına bir kenara bırakıp geçtiğinizde sizi bekleyen küçük kavanozuna hapsolmuş bir son general, yüksel arslan etkisiyle midir bilinmez her tarafından penisler ve fallik objeler taşan bir sarayda bir gün, bağdat caddesi’nde arkadaşlarından topladığı karton torbaları 1 liraya satmaya çalışan deniz gül’ün krizi, kontratak grubunun sanat içi eylemleri, atılkunst’un dev boyuttaki referandum damgaları var… saymakla bitmez. ortak noktaları apolitik olmamaları, mevcut gidişattan haberdarlıkları, eleştirileri.
bir süredir önümüze getirilmeyen, belki de görmemiz istenmeyen sanatsal duruşlar bunlar. ne de olsa İstanbul’un 2-3 hatırı sayılır çağdaş müzesinden biri olan istanbul modern hüseyin çağlayan sonrası, hatta onunla eş zamanlı bir dice kayek sergisini de açmış bulunuyor. müzenin sürekli koleksiyonundaki “güzel” sanat eserleri genelde etliye sütlüye dokunmayan türden resimler, otoportreler.
bir diğer yeni mekan borusan müzik evi taksim-beyoğlu hattında işgal ettiği raket reklam panolarında “ışığı duyacağımız”, “sesi göreceğimiz” türünden büyük vaatlerde bulunuyor. beş kat dolusu saçma sapan iş. pardon dolu demek de “fazla” olur aslında. bazıları boyut olarak göz doldurucu olsa da bir sergi içeriği bu kadar sığ olabilir sanırım.
bir arkadaşım anlattı, baskı yapmak için bir ozalitçiye gitmiş geçenlerde. yan masada bir davetiye tasarlayan iki kişi sevgili rte’ye özel bir davetiye metni oluşturmaya çalışmaktaymışlar ki birden ampul alev almış bir tanesinde: “hayırlı olsun denir mi hiç bu zamanda?” ve başlamışlar içinde “hayır” geçmeyen bir hayırlı cümle düşünmeye.
fikirlerin ötesinde basit kelimelerin suça dönüştüğü günlerdeyiz. eskiden düşünür, yazar, suçlanırdık. artık hiç düşünmeyen, kafası kelek bir karpuz kadar tatsız olanların bile cümle içinde kullandıkları bir “hayır”dan canları yanabilir. bu yüzden 10 ekim’e kadar ne yapın edin, depo’ya mutlaka yolunuzu düşürün. ışığa dokunacağınızı iddia etmiyorum ama kafanızı kaldırırsanız hazavuzu’nun bizi kurtarmaya gelmiş süpermenine rastlayabilirsiniz yukarıda. üstelik bu sadece sokak, içeride daha neler var neler.
not: sergi katalogu henüz çıkmamış. birikim dergisinin tasarımına sahip olacak olan katalog en kısa zamanda çıkar umarım.
not-2: bu sergiyi yılın en iyi sergisi olarak duyurarak arter’deki starterı es geçtiğin düşünülmesin. ama orası ne bu kadar belirgin bir politizm ne de böylesine bir direkt bakış içeriyordu.
Yorum Yapın