yok aslında iscms’nin son gecesinden, masada konserinden, bir kez daha nasıl galata kulesi manzarasında müzikle kendimizden geçtiğimizden bahsedecektim. ama olmuyor. politik durum bahsedilmesi gereken çok daha ciddi şeyler olduğunu muştuluyor. posta kutuma “yetmezamaevet” adlı birinden bir garip mektup düşüyor.
evet efendim, “yetmezamaevet” kişisinin savunduğuna göre “12 eylül anayasasından ve ruhundan tümüyle kurtulmamızı sağlayacak yeni bir anayasa istiyor”muşuz. “mevcut anayasa değişiklik paketi 12 eylül anayasası’ndan tümüyle kurtulmak yönündeki taleplerimizi karşılamıyor”muş. “ama bu paket darbe anayasasının çöpe atılması yönünde önemli bir ilk adım”mış. “bu yüzden YETMEZ AMA EVET!”miş. vay vay vay. ve “bu yüzden”leri daha detaylı anlatmak, ülkemizdeki şaşkın ruhlara yenilerini eklemek üzere bu akşam 19:00’da muammer karaca tiyatrosu’nda toplanacaklarmış. aşağıda isimler var, bakıyorum. lale mansur, roni margulies, ferhat kentel, zeynep tanbay, ferhat kentel ve daha niceleri.
yetmediğini kabul ediyorlar, ama tabii biz artık yetinmeyi öğrenmiş bir millet olduğumuz için karşı çıkma, daha fazlasını isteme gibi bir durum yok. haklarımız bir kilo domates gibi, komik bir pazarlığın nesnesi olmuş durumda. fiyat kurtarmıyor belki ama yine de elden çıkarmalı!
dokunumazlıkların kaldırılmadığı, tüm değişikliklerin hap gibi sunulduğu, seçme hakkı tanınmayan bir anayasaya nasıl ve neden evet denir? ve hangi akla hizmet akp tarafından önümüze sürülen bir anayasa kabul edilir?
“demokrasi” kelimesinin ayağa düşmesi yeni bir şey değil. ama kendini demokrat olarak niteleyenler bugünlerde bölünerek çoğalıyor gibi görünüyor. bu insanların sahip olduğumuz ender iyi eğitimli, ufku azıcık açık insanlardan olduklarını düşündükçe sadece sinirim bozulmuyor, ne yapıyoruz, neden yapıyoruz, bir şeyleri değiştirmeye gücümüz yetecek mi acaba diye de merak ediyorum. nilgün cerrahoğlu birkaç ay önce sartre’ın temsil ettiği eski aydın duruşla ilgili bir yazı yazmıştı. kaya genç bu yazıdan yola çıkarak erdoğan’la kahvaltıya katılan edebiyatçı “yeni aydınlar”ın aydınlığını sorgulamıştı newsweek’te. “yetmez ama evet”çilik çaresizce bir çırpınmadan başka bir şey değil. oysa varoluşçu düşünce insanın seçimler yaparak yolunu çizebileceğini ve tüm değiştirme gücünün insanda baki olduğunu savunur. sartre’ın, eğer yaşasaydı, “yetinmek”le yetinebileceğini zannetmiyorum. paris sokaklarını savaş yerine çeviren ’68 gençlerinin devrimci duruşlarıyla karşılaştırınca bizim yazıp çizdiklerimiz sönük kalıyor belki ama yetinmeyeceğiz. yetinmemeliyiz.
çünkü biz yetindikçe “biz yaptık, biz ettik” diyenler, yaptıklarının bir bok olduğunu zannedenler çoğalacak. ve sonunda hiçbir şey elde edemeyen, geleceğe sadece elimizdekinden bin beterini bırakanlar bizler olacağız.
ben bu kara “aydınlık”ın bir parçası olmak istemiyorum. biliyorum ki hiçkimse evet diyenlerin sırtını sıvazlayıp birkaç ay sonra “başka bir arzunuz?” demeyecek. hayır demeli ve sonuna kadar direnmeliyiz.
şunu da eklemeden olmaz: tüm bu “yetmez ama evet”çi sözde aydınların karşısında görkemli çarşı taraftarları duruyor: “hayır demek yetmez, nayır ulan nayır”.
Yorum Yapın