“Gökyüzünde Tanrı Yok, Kuşlar Var”

Geçen gün M., bir anda, doğayla iç içe geçirdiği kamp günlerinden sonra üstün bir güç olduğuna inanmaya başladığını söyledi. Hayatında hiç dindar olmamış, bir ara deizme yakın hissetmiş, sonra vazgeçmiş. Şimdiyse bir kelebeğin üstündeki mükemmel desenleri yakından gördüğü günden beri adına Tanrı demediği bir enerjiye, bir güce inandığını söylüyor. “Darwin bok yemiş, evrim fasa fiso” demeye kadar getirdi lafı. Pek bir şey demeden dinledim…

Ben asla inançlı bir insan değilim. Hatta başıma ne geliyorsa şu hayatta, muhtemelen, bu inançsızlığımdan geliyor. Çünkü bazen, değil başka bir güce, kendime bile inanmakta güçlük çekiyorum. O cizvit ortaokulunda her şeyi sorgulamayı, yaptığımız her seçimin, her hareketin sorumluluğunu almayı öğrendiğimiz 14-15 yaşımdan beri en büyük derdim bu: etrafımda olup biten her şeyi, yediğim yemediğim her naneyi kendime yüklemem, sorunu ve çözümü kendimde aramam, önce kendimi suçlamam, dövünüp durmam. İnançlı olsaydım ne olurdu? Bence kolaylıkla sorumluluğu o kimliği belirsiz güçlere atabilir, duvarlardan geçebilir, görünmezlik pelerinimle ortamlarda dilediğimce dolanabilirdim.

M. de ben de tartışmacı tipler değiliz. Kimin neye inandığı çok umrumda da değil. Bizi ayıranlar yerine birleştirenlere odaklanmayı seçiyorum son zamanlarda. İnsanlar neye inanmak istiyorlarsa inansınlar, saçmalamak istiyorlarsa saçmalasınlar. Bana, benim seçimlerime, özgürlüklerime, değerlerime dokunmadıkları sürece sorun yok. M. ilk görüş ayrılığımızı yaşadığımızı söylediğinde, sadece “yok canım”, dedim, “bu görüş ayrılığı sayılmaz çünkü ikimiz de üstüne tartışacak kadar güçlü hissetmiyoruz”.

“Gökyüzünde Tanrı Yok, Kuşlar Var” Extramücadele’nin 2014 ya da 2015’teki bir sergisinin adıymış. Üç-bin-küsür-gün önce üstüne yazmaya başlamış, üç satırdan sonra bırakmışım. M. ile olan bu konuşmamızın üstüne karşıma çıkınca düşündürdü. Gökyüzünde kuşlar ve sadece kuşlar var. Mı? Kuşları uçuran bir güç? Yer çekimi? Güneş, Ay, yıldızlar… Hooopp yıldızlar deyince hemen akla, günümüzde, astroloji geliyor. Burcun ne, doğumgünün ne zaman, saat kaçta doğmuşsun vs vs vs… Yine yeniden bir kaçış noktası. Üstün bir güce değilse yıldızlara, açılara, çekimlere inanalım, düz ya da ters giden işlerimizi onlara bağlayalım. Peki biz, insan olarak, tam olarak ne ile sorumluyuz bu hayatta? Varlığımız ve var oluşumuzla ilgili arkasında durabildiğimiz ve durmamız gereken herhangi bir şey var mı?

Çağımızın akımı kolaycılık mı, kaçaklık mı? 50-100 yıl sonra hangi başlık altında değerlendirileceğiz?

Comments

Yorum Yapın