Göreme’nin nüfusu topu topu iki bin kişi. Yüksek sezonda turistlerle birlikte yaklaşık altı bini buluyormuş. Her şey turistlere göre düzenlenmiş, herkes İngizlice’yi ana dili gibi konuşuyor, Fransızca selam-sabah biliyor, Japonca laf anlatabiliyor. Göreme’nin insanı zengin, kafası rahat.
Göreme’de yaşayan 73 tane Özbek ve Afgan asıllı çocuk var. Ben bunlardan sadece dördüyle sohbet edebildim, ikisinin adını öğrendim.
Ömer’in anlattığına göre savaş yüzünden kaçmışlar ailesiyle Özbekistan’dan Afganistan’a. Sonra orası da talan edilince ailesiyle yolları ayrı düşmüş. Onlar şimdi Pakistan’da, Ömer ise Göreme’de. Sınırı İran üstünden yürüyerek geçmiş. “70-80 kişilik bir gruptuk, yaklaşık 30 kişi öldü” diyor. Geceleri kontrol olmuyormuş, sınırı geçmek nispeten daha kolaymış.
Ömer 19 yaşında, 9 aydır Göreme’de, okuma yazması yok. 950TL maaşla bir pansiyonda çalışıyor. Göreme’den önce birkaç ay Kırşehir’de çalışmış, maaşını vermemişler. Ömer, elbette kaçak. “Abla, diyor, ben seninle aynı dili konuşuyorum. Bana pasaport, çalışma izni vermiyorlar, Suriyeliler’e veriyorlar. Ben seninle aynı dili konuşuyorum, hiçbir hakkım yok”. Verecek cevap bulamıyorum.
Göreme’de her gün kahve içmeye gittiğim bir yer var, adını bilmiyorum ama Fatma Ana’nın yeri. Afgan Abbas müthiş kahve yapıyor. 19 yaşında, 2-3 yıldır Göreme’deymiş. “Ömer’i biliyor musun?” diyorum, “Bilmez miyim abla, 73 kişiyiz burada diyor”. Onunla birlikte çalışan bir de kız var, güzel bir Afgan kızı. İstanbul’a gelmiş geçen kış, Zeytinburnu’nu, Aksaray’ı gezmiş. “İstanbul çok güzel” diyor. İstanbul ne büyük, ne tılsımlı diye düşünüyorum. Kim bilir bu güzel kız Boğaz kıyılarını, Moda’yı, Çukurcuma’yı, Prens Adaları’nı görse neler düşünecek, hissedecekti?
Abbas’ın kahveleri çok sert, bir bardak kahve tüm gece uyutmuyor. Son gün “kahvesini azaltsak şunun?” diyorum. “Sütlü yapayım abla!” diyor. Sütlü içmediğimi biliyor ama duvardaki fotoğraflarda kahve üstüne sütle yaptığı desenler onun gurur kaynağı. Bir kez olsun bana da bir desen yapmak istiyor.
Abbas’ın sert kahvesini son kez içiyor, otelde çalışan Afgan çocuğa son kez teşekkür edip İstanbul’a dönmek üzere yola çıkıyorum. 73 kişi ne ki? Bir dahaki gidişimde bu çocukların hepsiyle tek tek tanışıp hikayelerini dinleyesim var. Kapadokya sadece dağı taşı, mağaraları, yeraltı şehirleriyle değil insanlarıyla da ziyaretçisini başka dünyalara götürebiliyor…

Yorum Yapın