Nicole Kidman’ın başrolde olduğu, John Malkovich’ten Viggo Mortensen’e kalabalık ve “baba” bir oyuncu kadrosuna sahip, 1996 yapımı bir Jane Campion filmi. Henry James’in aynı adlı kitabından uyarlanmış. Beni yakın zamanda izlediğimiz Anna Karenina‘ya götürdü…
Kidman’ın canlandırdığı Isabel 20li yaşlarının başında Amerikalı bir genç kız. Ailesinin ölümünün ardından dayısını ziyaret etmek için İngiltere’ye geliyor ve Avrupalı erkeklerin büyük ilgisini çekiyor. Isabel’in derdiyse evlenmek değil, dünyayı gezmek, başına buyruk yaşamak. Dayısının kendisine bıraktığı miras sayesinde yollara düşüyor. Gezilerineyse ancak Malkovich’in canlandırdığı Osmond karakteri aklına ve kalbine girene kadar devam edebiliyor. Isabel’in parasına göz koyan Osmond genç kadını hayallerinden vazgeçirmeyi ve kafese koymayı başarıyor.
James’in karakteri Isabel, Tolstoy’un karakteri Anna’ya göre çok daha güçlü ve mantıklı bir kadın. Duygularına teslim olmuyor. En azından filmde gördüğümüz bu. Filmde Isabel’in uçarı ve ağırbaşlı psikolojisini en iyi tanımlayan göstergeyse saçlarını toplama biçimi. Kıvırcık, dağınık saçların bu kadar anlamlı olabileceğinin farkında değildim.
Filmi izlerken şu dünyada beni en çok rahatsız eden oyuncunun John Malkovich olduğuna bir kez daha karar verdim. Gerek sürekli aynı karakteri canlandırması, gerek konuşma şekli, gerek bir psikopatı canlandırmak yerine bir psikopat olduğunu hissettiren oyunculuğuyla beni fazlasıyla itiyor.
The Portrait of a Lady jeneriğiyle ve başladığı yerde biten dairesel anlatımıyla akılda kalıcı, “tam” bir Jane Campion filmi.
Yorum Yapın