Dahi mi Ukala mı: Leos Carax ve Holy Motors

Önce Joe Wright’ın bir tiyatro sahnesinde çekildi diye bolca bahsi geçen Anna Karenina‘sını, ardından Paul Thomas Anderson’ın Scienthology tarikatının kurucusunu konu alıyor denilen The Master‘ını ve nihayet dün gece de Leos Carax’ın Cannes Film Festivali’nden beri peşinde olduğumuz Holy Motors filmini izledik. Hiçbirinden tam olarak tatmin olmuş sayılmasam da her üç filmin de akılda kalıcı sahnelere sahip olduğunu yadsıyamam.

Leos Carax bir nev-i “cinéaste maudit”, yani “lanetli sinemacı”. Son filmi Pola X‘i 1999’da çekmiş, ondan önce çektiği Juliette Binoche’lu Les Amants du Pont Neuf uzadıkça uzayan yapım ve çekim süreciyle neredeyse bir kötü prodüksiyon örneği. Denis Lavant hemen hemen tüm filmlerde Carax’ın alter egosu rolünü üstleniyor.

Holy Motors‘da ise Lavant’a düşen rol bir gün boyunca Paris sokaklarında limuziniyle işten işe gezen Monsieur Oscar’ı ve onun büründüğü rolleri canlandırmak. Aralarında bir sokak dilencisi, bir kiralık katil, ölen bir yaşlı adam, Merde isimli bir canavarın da olduğu rollere bürünmek için ihtiyaç olan her şey beyaz limuzinde mevcut.  Monsieur Oscar Paris sokaklarında değil, aslında Carax’ın hayal dünyasında geziyor. Filmin başında uyanıp kara gözlüklerini takan ve odasının duvarını parçalayıp bir sinema salonunun balkonuna çıkan da Carax’tan başkası değil.

Bir rüyada olaylar arasında mantıklı bağlantılar aramak ne kadar yanlış olursa, uyanıp anlattığınızda her şey ne kadar inanılmaz gelirse kulağınıza Holy Motors da öyle inanılmaz, mantıksız bir film. Filmin ilk yarısını tüm bu olaylar, yüzler bizi nereye götürecek endişesiyle izleyip aslında filmin bundan ibaret olduğunu anlamam çok uzun sürdü. Saçma olana teslim olduğumda bile rahatsız olmadan edemedim, belki de bu yüzden bazıları gibi Carax’a “enfant terrible” diyemiyorum. Yanımda sessiz sedasız oturan K. iki saat boyunca filmin bir göndermeler bütünü olduğunu söylediğinde kulak asmamıştım. Sight&Sound’da David Thompson’un filmin tüm gizemlerini ortaya döken yazısını okumadan inanmama da imkan yoktu. Kylie Minogue – Jean Seberg arasındaki doğrudan bağlantıyı görmek için dahi olmak gerekmiyor ama limuzin şoförü rolündeki Edith Scob’un 1960 yapımı Les Yeux Sans Visage‘ın başrol oyuncusu olduğunu söylesem filmin sonlarını izlerken bağlantıyı yakalayabilir misiniz? Film bu ve bunun gibi bir sürü bağlantıyla dolu. Sadece sinema tarihine değil Carax’ın kendi filmografisine de hakim olmanız gerekiyor. Ve tahmin edebileceğiniz gibi bu yönüyle film analizi hastalarının özellikle ilgisini çekmiş, Google’da azıcık arasanız filmin bağırsaklarını ortaya döken Türkçe ya da İngilizce onlarca yazı bulabilirsiniz.

Holy Motors sadece Thompson gibi sinema dehaları anlasın, bizim gibiler şaşkın şaşkın baksın, biraz eğlensin diye yapılmış bir film. Gerçeğin suratına indirilen koca bir yumruk, ardından patlatılan yüksek sesli bir kahkaha, 21. yüzyıl romantizmi, hız, lateks ilişkiler… Yeni sinema böyle bir şey olmalı, olabilir ama bunu sahneye bu kadar ukala bir şekilde koyan Carax’ın “lanetli” olarak anılması garip değil bence.

Comments

“Dahi mi Ukala mı: Leos Carax ve Holy Motors” için 2 cevap

  1. elif kılıç Avatar
    elif kılıç

    Hopkins ‘ın slipstream filmine yakın bir duruş var filmde .

  2. elif kılıç Avatar
    elif kılıç

    guy deport tarzı bir bakış açısıyla seyirciye iletilmiş olsada aslında bütünlerin ve bölünmenin değil daha farklı bir süregenliğin olduğuna işaret eden sinema kesitide denebilir.

Yorum Yapın