kederli bir "mavi defter"

türk edebiyatının gizemli yazarlarından biri şavkar altınel. ismi gibi kendisi de çok görünür olmayan, ingiltere’de yaşayan altınel benim gezi edebiyatıyla olan tutkulu ve tutumlu ilişkimin son yıllardaki baş kahramanı. kimileri onu şiirleriyle bilir belki ama ben şiirle arası iyi olmayan ama altınel’in tanımladığı şekliyle “dünyaya bakma”yı seven bir amatör gezgin olarak onu en çok hülyalı ve kendi halinde gezi yazılarıyla severim.

gezi edebiyatına merakım çocukken, gülten dayıoğlu’nun gezi kitaplarıyla başladı. şimdi düşünüyorum da belki de ben “gezi edebiyatı”ndan çok beni bir yazarın gözünden başka bir şehre taşıyan kitaplara hayranım. şavkar altınel’in son kitabı mavi defter, işte benim gibi gezilen yerlerin betimlenmesinin ötesinde o yerin kendisinde uyandırdığı duyguları, etrafındaki insanları, genel resimden çok ancak bir çift gözün dikkat edebileceği detayları önemseyen okurları çekecek bir kitap. altınel’in önceki kitapları kadar eksantrik ve egzotik yerlerden bahsetmese de konu edindiği amsterdam, berlin, gdansk, dresden, venedik, wroclaw, gdansk ve bordeaux’ya yaşlı, kendini son yolculuklarını yapıyor gibi hisseden ve yaşamın ağırlığını sırtlanmış zaman zaman kederli bir gezginin notlarını getiriyor önümüze.

genç bir gezginin yapacağı gibi iştahla saldırmıyor gittiği yerlere altınel. çoğu zaman şehri keşfetmek yerine karnını doyurmak ve yatacak yer bulmak ilk hedefleri oluyor. sonrasındaysa gezi arkadaşı s. ile birlikteyse tuttuğu dairenin karşısındaki marketten bir haftalık alışverişini yapıp tüm akşam yemeklerini evde yiyor ya da yolculuk yorgunluğuyla kendini yatağa atıyor. içinde olduğu dairenin gerçek sahiplerinin hayatını hayal ediyor. bordeaux’da caz müziğe meraklı bir ev sahibinin albümleri eşliğinde s. ile yedikleri yemekleri, venedik’te kilitli bir vitrinin içinde görüp bir türlü elde edemeyince aklı kalan kartpostallar takip ediyor.

sabahları erkenden kalkıp uzun, avare yürüyüşler yapıyor, şehrin onu yönlendirmesine izin veriyor. ikinci, üçüncü defa geldiği bir şehirde önceki anılarına gidiyor, aynı tutkuyla bakmaya çalışıyor bulunduğu yere. avrupa’nın aynılığı, kanallara ya da meydanlara açılan dar sokakları, kafelerden gelen neşeli sesler, çeşit çeşit müze deneyimli gezgini şaşırtmıyor. şehrin sunduklarından çok onu yaratan, dolduran insanlar önemli onun için. mavi defter‘in en ilginç yanı altınel’in gezip gördüğü yerler değil ama karşılaştığı insanlar ve onlarla ilgili her satırından sadece sizinle paylaşılıyormuş hissi veren, belli belirsiz bir hüzünle sarılı çok özel hikayeleri. aynı vagonu paylaştığı insanlarla, sokaktan geçen bir bisikletli kadınla ya da kendisine yol gösteren bir çiftle ilgili hayaller kuruyor. yağmur bastırıp oteline dönmek zorunda kaldığında dertleniyor, bilmediği bir kentte önüne çıkan ilk otele girmekten çekinmiyor. “duygusal ve sahte olmaktan korktuğum için her zaman güçlükle yazmıştım” diyor ki bu da onun bir yazar olarak alçakgönüllü varoluşunu çok iyi açıklıyor.

“yolun sonunda olma” hissiyle kimi zaman kasvetlenen mavi defter‘de “dünyaya bakmak için” yaptığı gezilerine ortak olduğumuz altınel, beni geçmiş gezilerimle ilgili uzun uzun düşündürdü, k. ile yapacağımız nice gezilerle ilgili hayaller kurdurdu. edebiyatımızın yaşayan en büyük, en özgün seslerinden birinin önceki kitaplarına da el atmanızı öneririm henüz yapmadıysanız…

Comments

“kederli bir "mavi defter"” için bir cevap

  1. danzon Avatar

    tanımadığım bir yazara meraklandırdığınız için sağolun :)

Yorum Yapın