caz festivalinde üç kadın, iki apayrı gece

erykah badu 13 temmuz’da nihayet istanbul’daydı. konsere birlikte gittiğim arkadaşlarımın iddiasına göre bu ikinci gelişiymiş ama ben bu konuda doğrulayıcı bir bilgiye rastlayamadım, hafızası süper olan, “evet bu ikincidir” diye kanıtlayabilen varsa beri gelsin.

badu bizim evde fazlasıyla özeldir. öyle özeldir ki bir gece ansızın mukavva kutusundan fırlayan siyah miniği görüp birkaç saat içinde “bunun adı badu olsun!” demişizdir. badu aşağı, badu yukarı derken, erykah badu dinleyerek büyümüştür bizim kız. şimdilerde obezliğin köşesinden dönmüş, kısırlaştırma sonrası alıp verdiği kilolardan sarkan vücuduyla heybetli bir siyah kedi görüntüsü çizse de gençliği bir leopar kadar hızlı, parlak tüylü ve yırtıcı geçmiştir. bunu da aklıma erykah badu’nun çoluklu çocuklu haline rağmen nasıl bu kadar fit ve cool olabildiğine kafa patlatan arkadaşım getirdi.

öncelikle buyrun konser boyunca boş durmamış bir seyircinin youtube’a ve bizlere armağan ettiği bir video:

erykah badu asitmetrik saçları, üstünde tersten “im an immigrant” yazan beyaz tişörtü, altın rengi, kanatlı bileklikleriyle “cool” kelimesini tekrar anlamdırdı sahnede. birbirine bağladığı şarkıları, hemen hiç dinmeyen müziğiyle bizi kendisine bir kez daha hayran bıraktı ve içimizdeki canlı müzik, açıkhava sahnesi açlığını alevlendirdi. badu’yu oturarak dinlemeye gelmiş “babaanne” kılıklı kalabalıktan sıyrılıp önlerdeki merdivenlerde salınmaya bıraktık kendimizi iki saate yakın süren konser boyunca. sahneden orkestra çukuruna inmesi, ön sıralardaki kalabalığın arasına karışıp son şarkıyı oradan söylemesi muhtemelen yarın tekrar konser olsa hemen gidip bilet almamızı sağlayacak kadar özel anılar.

bir şey çok hoşuna gidince daha çok istersin ya hani, erykah badu ile başlayan caz festivali macerasına gökten düşen esperanza spalding davetiyeleriyle devam edelim dedik. ama işler her zaman yolunda gitmiyor. esperanza splading iyiydi, güzeldi ama aynı geceyi paylaştığı ve bizim konser başlayana dek habersiz olduğumuz lyambiko yorucu ve keyifsiz bir başlangıç yapmamıza sebep oldu.

lyambiko ortalama bir caz vokal. sesi bazı bazı çatladı, bir saatlik programı için seçtiği parçalar ağır, uzun bir pazartesi gecesi başlangıcı için fazlasıyla yorucuydu. şarkı aralarında yaptığı anlamsız konuşmalardan bahsetmek istemiyorum bile. nardis halen festival mekanları arasında olsaydı piyanosu, kontrbası, küçük davul setiyle nardis’in hem mekanına, hem kitlesine hitap edebilecek ve belki o ortamda büyüyebilecek bir sanatçıydı, ne yazık ki açıkhavanın büyük sahnesinde kayboldu.

bir an esperanza spalding’e ulaşamayacağımızı sandık. neyse ki bir saatlik lyambiko konseri ve hemen hemen yarım saatlik bir aradan sonra spalding kabarık saçları, açık gri elbisesi ve bas gitarıyla sahnedeydi. arkasında 12 kişilik bir orkestrayla hem de. genç, taze bir ruh. o da uzun konuşmalar yaptı sahnede, aşktan, sevgiden, arkadaşlıktan, topraktan bahsetti, etkileyici şeyler söylemedi ya da söylediklerini etkileyici hale getiremedi. gençliğindendir dedik, fazla üstünde durmadık. pazartesi’nin yorgunluğu altında gözlerden uyku süzülmeye başladı. şarkı aralarında kaçışmaya başlayan seyirciler, konserin sonuna yaklaştğımız 23:30 civarında zaten tam dolu olmayan açıkhava sahnesinin daha da boşalmasına sebep oldu.

esperanza spalding umut verici bir ses, bas gitarını ya da kontrbasını çalarken bir yandan şarkı söylemesi müthiş. istanbul’da bir programsızlık kurbanı oldu. müziği daha çok değişecek, gelişecek, belli. ve belki bir gün daha samimi bir ortamda, örneğin babylon’da çıkacak karşımıza. bu sefer trombonların ağırlığı olmadan sırtında, belki sadece 1-2 müzisyenle, ve hatta akustik pırıl pırıl bir performans sunacak. işte o zaman erykah badu kadar unutulmaz olacak. şimdilik “daha sonra tekrar bakılacaklar” rafına kaldırıyoruz kendisini.

ps: bir zamanlar açıkhava sahnesi öyle bir dolardı ki merdivenlerde ayakta durmak için uzun kuyruklar olurdu gişenin önünde. bırakın dans etmeyi, kımıldayacak yer bulunmazdı. bir beleş tepe vardı, çimenlere yatılıp kulaklar müziğe teslim edilir, gözler kapatılıp sahne hayal edilirdi. aşağılarda, girişin yakınlarındaysanız, şansınız yaver giderse ve çok kalabalık değilseniz bir iksv görevlisi gelir, herkesi içeri alıverirdi. acayip bir coşkuydu caz festivali. buena vista social club, pj harvey, tori amos, bryan ferry…. ve daha kimler geçti o sahneden. şimdiyse bakıyorum çoğunluğun elinde davetiye, buna rağmen boş koltuklar. bir erykah badu bile hınca hınç dolu değil. biz eskiden daha mı zengindik? daha mı ilgiliydik? yoksa daha az etkinlik olduğundan kitle daha mı az dağılıyordu? ama hayır, 19:00’daki brad mehldau konserinden çıkıp açıkhavaya, ardından babylon’a yetişmeye çalıştığımız günler de aklımda henüz. yolunda gitmeyen bir şeyler olduğu kesin, acaba programda mı çuvallamalar var sevgili iksv? bu yıl sadece 20 tane etkinlik olan festival programında, tesadüfen açtığım 2007 yılında 30a yakın etkinlik var. aralarında blonde redhead, robert plant, bryan ferry, norah jones, mike stern… ayrıca fark ettim ki bu yıl festivalin adından uluslararası kelimesi çıkarılmış, neden acaba?…

bu akşam keith jarrett, gary peacock, jack dejohnette var haliç kongre merkezi’nde. gidenler eminim çok keyiflenecektir…

Comments

Yorum Yapın