raflardan notlar

kitaplar en az bahsettiklerim bu sayfalarda belki ama aslında en derin ve uzun soluklu ilişkim onlarla. okumayı, haftalar, hatta aylarca çantamda aynı kitapla gezip yıprtamayı, tadına vara vara okumayı seviyorum ama onlar hakkında yazmayı o kadar da sevmiyorum. derin ilişkiler hakkında söz söylemek daha zor oluyor sanırım…

son aylarda elimden birkaç kitap geçti, geçiyor ki not etmezsem olmaz:
1- samuel beckett’tan sonra içimi en güzel karartan adam thomas bernhard’ın ilk romanlarından gargoyles türkçe’ye çevrildi mi bilmiyorum. çevrilmişse de muhtemelen yky tarafından basılmıştır. bernhard’dan en son ödüllerim nedeniyle bahsetmiştim yanlış hatırlamıyorsam. bu sinik ve karamsar avusturyalı’nın keşke yeni eserleri keşfedilse de arada bir elime alıp okuyabilsem! o ne kadar karamsar yazarsa, ne kadar uzun monologlara girip tekrara düşerse ben daha çok keyif alıyorum. gargoyles küçük bir kasabada doktor olan babasıyla civardaki hastaları ziyarete çıkan bir çocuğun hikayesi denebilir. bernhard seviyorsanız hoşunuza gidebilir.
2- jonathan franzen’in destansı kitabı freedom türkçe’de özgürlük olarak sel yayıncılık tarafından basıldı. o zaman bu zamandır da her yerde ya eleştiri yazıları ya da franzen’la röportajlar çıkıyor. freedom karakterlerin kendi ağızlarından dinlediğimiz bölümleriyle arada bir okuyucusunu gerse de (walter’ın bölümleri bana fazlasıyla sıkıcı geldi) özellikle sonuyla hafızama kazındı. günümüz edebiyatını yakından takip ettiğimi iddia etmeyeceğim ama bu kadar uzun soluklu ve başarılı bir çağdaş romanla karşılaşacağımı beklemiyordum. evet, bu satırlardan da anlaşılacağı üzere franzen’ın ilk kitabı corrections‘ı okumadım. kitaplık raflarından bana göz kırpmakta kendisi. evdeki asıl kitap kurdunun söylediğine göre adam zaten on yılda bir kitap yazıyormuş ve corrections‘ı da okursam franzen edebiyatına vakıf olacakmışım. şimdilik bu ince hesaplara girmiyorum.
3- patricia highsmith’in yıllara meydan okuyan polisiyesi the talented mr. ripley jude law, matt damon ve gwyneth paltrow’un oynadığı anthony minghella filminden beri aklımdaydı. yaz başlarken kendi kendime “bu yaz polisiyeli geçsin!” dedim ve ripley serisine start verdim. heyecanım kursağımda kaldı ne yazık ki. ebook olarak okuduğum kitabın arkası gelemiyor! ikinci kitap ripler under ground‘un baskısı yok, sipariş etsem gelmesi 4-5 hafta sürüyor. o zaman itunes üstünden alayım dedim ama o da ne mümkün! türkiyeli kullanıcılar olarak itunes’un en ilkel versiyonuna mahkum edilmiş bulunuyoruz. neyse sorunun hediye kartı yöntemiyle çözülebildiğini öğrendim ama bu arada umutsuzluk içinde yepyeni bir kitaba gömülmüştüm bile.
4- ve son olarak halen okumakta olduğum büyük aşkım kazuo ishiguro’nun when we were orphans kitabı. polisiye hayallerim yarıda kaldı ama when we were orphans‘ın kahramanı da şansıma şangay doğumlu bir ingiliz dedektif. kendisi suçluları bulma yöntemlerini ballandıra ballandıra anlatmıyor henüz ama duygusal kalbini bana açtığı için ilişkimiz hızlı ilerliyor. ishiguro, dili doğrudan, akıcı ve aynı zamanda renkli kullanabilen ender yazarlardan.
kitap raflarından notlar şimdilik bu kadar. evdeki kitap kalabalığının önüne e-reader sayesinde biraz olsun geçtiğimizi düşünüyorduk ama e-kitap satış kanalları pek de yardımcı olmuyorlar doğrusu. sanal raflara özgür erişim istiyoruz!!!!!

Comments

Yorum Yapın