dostoyevski ile aram lise yıllarından beri iyi değildir. faturayı ebediyat dersinde zorla okutulan, üstüne sınav bile yapılan suç ve ceza‘ya çıkarmak ne kadar yerinde olur bilmiyorum ama en karanlık, en düşkün dünyaları seven bendeniz, dostoyevski’den etkilenmiş onlarca yazarı dostoyevski’nin kendisine yeğlerim. bazı şeyleri açıklamaya, anlamlandırmaya çalışmamak gerekir. bu da onlardan biri. hem kim bilir belki ileride bir gün ilişkimiz bir anda düzelir, dostoyevski kitapları elimden düşmez olur.
yeraltı – zeki demirkubuz
buna rağmen, dostoyevski’nin yeraltından notlar kitabını tıpkı jean-paul sartre’ın bulantı‘sı gibi 3-4 kere okumuşumdur. hep anlamaya, içine girmeye çalışarak. ne yazık ki bu iki kitap da ifadesini bulamamıştır içimde. öyle ki bu sığ benzetme dışında iki kitap arasında herhangi bir karşılaştırma yapmaktan bile acizim. biliyorum, çok ayıp. ben ki varoluşçuluğun sularında ortaokul yıllarından beri yüzer dururum, tüm hayatımı sartre’ın “hayat seçimlerden ibarettir” görüşünün yönlendirdiğini söyler ve hatta arada bir buna bolca söverim (insan bir felsefeyi bu kadar ciddiye alıp hayatına uygulamamalı, sonra sonumuz sadece güneşle beslenme üzerine kurulu hint felsefesini uygulamaya kalkıp açlıktan ölen isviçreli kadın gibi olabilir!). gel gelelim sartre’ın en önemli kitabı sayılan bulantı‘yı doğru düzgün anlayamam, takip edemem, aklımda tutamam. belki hayatımızın başka bir döneminde bu da düzelir diyelim ve sadede geçelim.
geçtiğimiz hafta zaman bulur bulmaz kendimizi zeki demirkubuz’un yeraltı filmine attık. beyoğlu sinemasını festival dışında da destekleyelim, bağımsız sinema salonlarından ayağımızı hiç çekmeyelim kararı aldığımızdan, duvarları mitik resimlerle dolu sinema salonunda başrolünde bir komedyenin olduğu karanlık bir film izledik. dostum k. dostoyevski evrenine ancak teğet geçen bir film olduğunu söyleyerek anlattı derdini (yeraltından notlar‘ı hatmetmiş, bu yorumu yapabilecek kadar hatırlıyormuş), bense erol günaydın’ın kafamda hep 5-10 defa izlediğim avrupa yakası ile özdeşleştiğini ve oynadığı her karakterde ondan izler gördüğümden, filmin derdini bir türlü anlayamadığımdan dem vurdum. yere göğe sığdırılamayan yeraltı bizde büyük hayal kırıklığı yarattı sonuç olarak.
nuri bilge ceylan çehov’dan, zeki demirkubuz dostoyevski’den etkileniyor şeklinde düşünürsek çok basit bir formüle ulaşıyoruz aslında yeraltı‘nın neden olmadığıyla ilgili. çehov toprak insanlarından bahseder, onların toprağı yönetme üstüne kurulu dünyaları dünyanın hemen her yerinde aynı dinamiklerle işler denebilir. çehov’un insanları duygularıyla hareket eder, toprakla uğraşarak var olur. dostoyevski ise şehir insanının sıkıntılarına odaklanmış bir yazardır. onun öznesi şehrin ezici dinamiğinde var olmaya çalışan, sürekli bir uğraş içinde, kendini duygularıyla değil düşünceleriyle ortaya koyan bireydir. ve şunu unutmamak gerekir ki “şehir” denen şey dünyanın her yerinde aynıymış gibi görünse de aslında her şehrin kendine özgü bir dinamiği vardır. ve yeraltından notlar‘ın st. petersburg’lu yeraltı adam’ıyla yeraltı‘nın ankaralı muharrem’i aynı şehri yaşamadıkları için aynı kisveye de bürünemezler. yeraltından notlar‘ı yeraltı‘na çevirmek için st. petersburg ankara’ymış, yeraltı adam muharrem’miş gibi yapmaktan çok daha fazlası gerekir. serbest uyarlama bu anlamda yeterince “serbest” olamamış bence.
genel kanı demirkubuz’un kıskançlık ile saptığı tarzına yeraltı ile geri döndüğü. yeraltı‘nın yakın plan çekimlerine, söylemek istediğini sinema diliyle göstermek yerine dış sesle anlatma tekniğine yenik düşmemiş kıskançlık’ı ve tüm o kostümler, makyajlar, dekorlar arasından usulca süzülen demirkubuz’u biz daha çok sevmiştik oysa ki…
Comments
“yeraltı – zeki demirkubuz” için bir cevap
-
sevgili chloé ve dostu k.,
yalnız olmadığımı okumak pek hoşuma gitti.
ben de “herkes bunda bu kadar ne buldu, “kıskançlık” kat be kat iyiydi” diyerek çıktım filmden.
“yeraltından notlar”ı hakkıyla hatırlamadığım için, herhangi bir kıyaslamaya girmedim, gerçi “yeraltı”nı kendi için yeterince etkili buldum, ama demirkubuz'un “kıskançlık” dahil olmak üzere bundan çok daha iyi filmleri olduğunu düşünüyorum…

Yorum Yapın