mutluluk üstüne özel bir müze

cuma akşamı cezayir restoran’da yapılan bir davetle cumartesi günü, yani 28 nisan’da açılan masumiyet müzesi’ni kutlamış olduk. tahmin edersiniz, herkes oradaydı. sevgili padişahımız rte’nin çok sevgili kültür bakanı ertuğrul günay’a herhalde bir daha asla cuma geceki kadar yaklaşamam. keşke o ortalıktayken biraz daha kafayı bulmuş olsaydım da gidip rakı kadehine kadehimi tokuşturup kültür-sanat alemimizin şerefine dikiverseydim şarabı kafama. ne yazık ki olamadı.

masumiyet müzesi’ne bu kadar laubali bir paragrafla giriş yapmak istemezdim ama orhan pamuk’un “kimse aç kalmayacak, yeterince yemek var” cümlesinin damgasını vurduğu açılış davetinden bahsetmeden edemedim, hoş görün. gelelim işin ciddi ve can alıcı kısmına, yani müzenin kendisine.

masumiyet müzesi orhan pamuk’un en keyifle okuduğum kitaplarından olmuştu. eşyalara, takıntılara, koleksiyonerlik fikrine georges perec’in hayat kullanma kılavuzu ve şeyler romanlarını okuduğum günlerden beri meraklıyımdır. eğer masumiyet müzesi‘nden biraz olsun keyif aldıysanız hayat kullanma kılavuzu‘nu okumadan geçmemenizi tavsiye edebilirim. bu kitabın jean-pierre jeunet’nin gençlik günlerimize damgasını vurmuş fransız polyanna amélie poulain‘e de ilham verdiğini söylemek yanlış olmaz bence. bilinçli ya da bilinçsiz, filmin tonu romanın anlatımıyla tam olarak bütünleşir. işte orhan pamuk’un masumiyet müzesi romanı bu takıntılar ya da daha doğrusu saplantılar üzerine bir aşk romanı. masumiyet müzesi’nin kendisindeyse “bir insan başka bir insanı ne kadar sevebilir?” sorusu, “bir yazar eserini ne kadar sevebilir?” sorusunda cevabını buluyor ve orhan pamuk eserine duyduğu aşkı, kemal’in saplantılarını çukurcuma dalgıç çıkmazı numara 2’de, bordo boyalı bir binada maddeleştiriyor.

masumiyet müzesi şu zamana kadar gördüğüm en özel müze. gerçek bir adamın gerçek bir kadına olan aşkını bu şekilde ifade etmesinin ötesinde, tamamen hayal ürünü olan karakterlerin böylesine bir gerçeklik yaratıyor olmaları daha da etkileyici. içinde olmadığımız bir tarihe ait olan gerçekliğin yeniden canlandırmasına dayalı olan müze kavramının kendisi üstüne oldukça düşündürücü. orhan pamuk’un kendine hayranlığının bir göstergesi olarak değil, eserine yaptığı bir methiye, bir güzelleme olarak değerlendirmek istiyorum. kemal’in füsun’la ilgili topladığı nesnelerin kutularda sunumu, müzeye girdiğinizde sağ duvarı tamamen kaplayan bin küsür izmarit ve altlarındaki notlar, birinci kata çıkar çıkmaz sizi karşılayan “hayatımın en mutlu anıymış bilmiyordum” başlıklı kutucuk, arkasından esen rüzgarda hafifçe dalgalanan perdeye iliştirilmiş füsun’un tek küpesi ve hafif bir dalga sesi, her kutudan ayrı ayrı yayılan romantizm… nasıl anlatsam bilmiyorum ama tüm kalabalıklığına rağmen açıldığı ilk günlerde gitmeden duramadığım ve mutlaka birkaç kez daha uğrayacağımdan emin olduğum masumiyet müzesi gözlerimi kamaştırdı denebilir. her yerini anlatıp büyüyü bozmak istemiyorum. bence siz de gelen çoğu ziyaretçinin yaptığı gibi elinizde kitapla gezmeye, her ayrıntıyı kontrol etmeye çalışarak büyüyü bozmayın. kitabın yeniden yaratılmış hali olan masumiyet müzesi kendi başına, ne romana ne de pamuk’a bağımlı olan bir gerçeklik artık. onu tek başına değerlendirip hayran olmak daha hoş…

bu arada, “yazarın ölümü” konusunda ayrı bir takıntısı olan bendeniz, orhan pamuk’un bir yazar olarak kendine yepyeni ve daha önce denenmemiş bir konum yaratmaya çalıştığı kanaatindeyim. pamuk, sanki hepimizle dalga geçiyor, ölü “taklidi” yapmayı kabul edip karakterlerini gerçekliğe kavuşturduğu ölçüde varlığını sürdürüyor. sadece masumiyet müzesi‘ndeki karakterlerine değil önceki kitaplara da göndermelerle dolu olan müzede pamuk’un edebi evrenini nasıl büyük bir dikkatle, her şeyini incelikle hesaplayarak gerçekleştirdiğini görmek mümkün. eserlerinin yazıldığı anda kendisinden çıktığını ve hatta kendisinin önünde var olduğunu bilen bir yazar olarak çözümü karakterlerini “gerçekleştirmeye” adayan pamuk’un kurgusuna giriş yapmak için masumiyet müzesi harika bir yer.

son olarak henüz bazı kutuları açılmamış olan ve meraklıları tarafından işgal edilmiş müzeye gitmek için biraz daha sabretmenizi öneririm. müzenin kuruluşuyla ilgili geçmiş bir röportaja buradan ulaşılabilir.

Comments

Yorum Yapın