dün (29 nisan 2012) akşamüstü 5 sıralarında nişantaşı’nda yürüyoruz. kornalara basa basa bir araba konvoyu geliyor. kim bunlar, ne yapıyorlar diye anlamaya çalışırken az ilerimizdeki arabanın arka camı açılıyor, kaldırımın kenarına bir tutam beyaz kağıt çöp gibi atılıyor. bakıyoruz, bu insanların camdan çıkardıkları küçük yuvarlak pankartlarda “şehir tiyatroları yok edilemez” yazıyor. yere çöp gibi attıkları kağıt işte fotoğrafta gördüğünüz kağıt. bazıları daha akıllı, örneğin teşvikiye kafenin önünden geçerken insanların üstüne doğru atıyor, bazılarıysa görev bilinci gözlerini bürümüş olmalı ki bir tutam çöp gibi yere fırlatmaktan geri durmuyor.
işte bu insanlar, diyorum kendi kendime, camlarını açıp sigara paketinin çöpünü, burunlarını sildikleri mendili ya da ellerinde ne varsa fazlalık, onu yere atmaktan çekinmeyen insanlardan. şehir tiyatroları yok edilmesin demek her tarafı uçuşan kağıtlarla pisletmekle, kocaman kağıtlara küçücük notlar yazıp çöp etmekle, doğa bilinçsizliğiyle eş değermiş meğer. şimdi biz, bu bilinç düzeysizliğiyle, başımızdaki kabadayıya nasıl kafa tutacağız? kafa tutmak demek onun seviyesine alçalmak demekse o ayrı tabii…

Yorum Yapın