itiraf ediyorum: dün akşam İLK defa bir dot oyunu izledim. yıllar önce mısır apartmanı’nda oynamaya başladıklarında merak etmiştim ama züğürt dönemlerimde hiç gidememiştim (dot sanırım halen en pahalı özel tiyatro). maçka g-mall’a taşındılar, güzel mekanlarının methini çok duydum ve sonunda bir fırsat çıktı önüme, kendimi supernova beautiful burnout oyununa attım. tam biletin 50tl, öğrenci biletinin 25tl olduğu oyun neredeyse kapalı gişe oynuyor.
bryony lavery’nin oyununu pınar töre ve tuğrul tülek çevirmiş, oyunun yönetmenliğini tabii ki murat daltaban yapmış. ortaya çıkan iş tam bir felaket. üstelik öyle bir felaket ki daha oyun başladığında sahneye çıkan bir boksör kılıklının yaptığı tuhaf dans hareketleri yüzünden beni alıyor bir gülme, konsantrasyon sıfıra iniyor. yanımda oturan lale mansur’un hatrına toparlanıyor, oyunu dikkatle izlemeye devam ediyorum. ne yazık ki o kadar dikkat gerektiren bir durum yok ortada. supernova bir küfür senfonisinden ileri gidemiyor.
oyunculuklar, o göbekli boksörler ayrı acıtıyor içimi, tan temel ve şernaz demirel’in elinden çıkma 2010’da cemal reşit rey’de izlediğim alper marangoz’un normal‘ini gözümün önüne getiren “müzik eşliğinde senkronize dans” koreografileri ayrı acıtıyor. ha siktirler, amcıklar, taşaklı kahvaltılar, memelerle dövmeler her fırsatta sarınılan sıkı dostlar sanki. seyirci olarak maruz kaldığımız şiddet “aman incilerim dökülmesin yumrukları”ndan, bu yerli yersiz küfürlerden ve havada uçuşan bolca tükürükten ibaret. oyuncular belli ki vücut çalışmışlar ama bir boksörü andırmaktan öteye gidemiyorlar. tiyatro bu, boksörü oynamak için boksör olman gerekmez. işte bu yüzden “andırmak” en kötüsü, en iğretisi. tüm oyuncuların bolca gırtlak çalıştıkları belli, bağırmak en popüler konuşma biçimi oyunun genelinde. dina’yı oynayan pınar töre’nin şakak ve boyun damarlarının, içindeki öfkenin sembolü olarak bu kadar ön plana çıkarılması öfkeyi anlatmanın kısır bir yolu gibiydi. bryony lavery’nin metnine de kötü diyesim geliyor ama sorun muhtemelen fazlasıyla çeviri kokan çeviride ve sahneye konuş şeklinde*. özellikle yabancı isimler oyunu türkçe dublajlı bir amerikan filmine çevirmiş.
boks filmleri genelde çok duygusal, acıklı olurlar. rocky filmlerini düşünün, million dollar baby‘yi ya da daha yakın zamandan aronofsky’nin dövüşçü‘sünü. izlerken heyecanlanır, kendinizi o ringde yumruk yiyen kahramanın ya da ringin köşesinde bekleyen antrenörün yerine koyarsınız. küçükken televizyonda rocky’yi izlerken kardeşimle “hadi rocky hadi hadi!!!!” diye bağırışlarımızı hatırlıyorum. boks filmleri insanı hem keder hem de enerjiyle doldurur. boksla uğraşanlar genelde yoksul çocuklardır ve yumruklarıyla varolmak, onlar için delikten çıkmanın kanlı ama şanlı bir yoludur. iyi yapılmış bir boks filmi herhangi bir aşk filminden çok daha acıklı olabilir. zackary oberzan’ın your brother. remember? oyunundan bahsetmiştim birkaç ay önce. sahnede oturan ve 20 yıl arayla jean-claude van damme’ın kickboxer filmini taklit ederek kardeşiyle çektiği ev videoları üstünden geçmişi ve şimdiyi kısık sesi ve gitarından dökülen melodilerle irdeleyen oberzan, sahnede kendilerini parçalayan dot oyuncularından çok daha etkileyici ve akılda kalıcıydı. dot, seyirciyi yüzeysel bir acıyla doldurup ayakta alkışını aldı ama bu kalıcılığı sağlayamadı.
*beautiful burnout national theatre of scotland ve frantic assembly ortak yapımı olarak halen glasgow’da sahneleniyor. sitede izlediğim trailer sanki sahneye konma şeklinde çok da farklı bir şey yapılmamış dedirtti.

Yorum Yapın