“yediğin içtiğin sana kalsın, bana gördüklerini anlat” denir ya, ben de hep bu görüşteyimdir. severim sevmesine ama iyi yemeğe büyük bir düşkünlüğüm olduğu söylenemez. önemli olan ne yediğimden çok kiminle, nerede, nasıl bir ortamda yediğimdir. işte bu yüzden, bu kadar keyif almışken, salt galata’nın içindeki ca’d’oro’da “kazıklandığımı” hissetmek çok koydu.
bu kalitedeki bir mekanın üç kuruşluk suyu bedavaymış gibi bardak bardak sunup sonra da şişeye 6tl fiyat biçmesine, ardından hesap geldiğinde tüm sıcak içecek fiyatlarını mönüde olduğundan farklı olarak 50şer kuruş fazla yansıtmış olmasına inanabilmiş değilim. mesele 50 kuruşun peşinde koşmak değil. manzara, masaların üstüne vuran o kibar ışık, müzikler, mönü harika ama avrupa’da en ufak restoranda bile ücretsiz sunulan suya bu fiyatın biçilmesi, teklifsizce sunulması, hesap getirirken böyle ufak eklemeler yapılması yakışıksız oldu.
bu arada aklıma gelmişken, geçen gün kumbaracı 50’deki oyuna kişi başı 20 kağıt verdik (öğrenci bileti fiyatı). tam bilet 30tl idi. sık sık tiyatroya giden arkadaşlar bütçelerini nasıl organize ediyorlar çok merak ediyorum. ilgilenen, takipte kalmaya çalışan, herhangi bir öğrenciliği de olmayanların özel tiyatroları takip etmesini beklemek zor gibi. bu konuda her zamanki karşıt görüş: “sigaraya, sinemaya, biraya ne paralar veriyorsunuz! tiyatroya geldi mi niye gocunuyorsunuz?”. bir kaptan alıp diğer kaba koyarak hiçbir boşluğun dolmayacağı görüşündeyim. önemli olan teşvik etmenin yollarını bulmak. cuma gecesi kumbaracı 50’de 10-15 kişi vardı. yani büyük ihtimalle bu pahalı biletlerin ne satana faydası oluyor (salonlar boş kalıyor), ne de satın alana (ayda üç oyuna gitmek isterken sırf bilet fiyatı yüzünden tek bir oyuna gidebiliyor, üstelik bu pahalılıkta ince eleyip sık dokuma zorunluluğunu hissettiği için risk almayıp illa iyi eleştiriler okuduğu oyuna gidiyor). alanda profesyonel olarak çalışanlar için bir çok ülkede ayrı bilet fiyat kategorileri, özel indirimler varken burada böyle bir şey de olmadığı için, bu alanda zaten az para kazanarak çalışanların her şeyi takip etme çabası iyice imkansızlaşıyor. sonra da tiyatro neden kitlelerin sanatı değil diye hayıflanıyoruz. müziği evde de dinlersiniz, sinemayı evde de izlersiniz, ama tiyatroyu o salona gitmeden izlemenize imkan yok. belki de daha talepkar olmak gerekiyor izleyici olarak.

Yorum Yapın