hep diyorum, mutluluk veren filmler 1950-70 arasından çıkıyor. antonioni’nin 1955 yapımı le amiche (kadın dostlar) filmi de bunlardan biri.
danzon’un zenne ile ilgili yazdığı yorumda değindiği içerilere kapanmışlık sadece bir bütçe sıkıntısından mı kaynaklanıyor emin değilim. zenne‘yi henüz izlemedim ama danzon’un sözünü ettiği garda çekilecek bir veda sahnesinin maliyetinin evde çekilen bir vedalaşmayla düşürülmesi, le amiche‘yi izlerken düşüncelere götürdü beni.
stüdyolara, odalara kapanmış filmler dünyasında can çekiştiğimizden belki de, gerek antonioni’nin, gerek louis malle’in karakterlerini sokaklar boyunca dolaştırdığı, hikayesini içinden geçirdiği kenti sonuna kadar gösterdiği, bir anlamda kullandığı eski filmler gözümü, gönlümü daha da açıyorlar. yıllar önce, ben üniversitedeyken, !f istanbul’da ethan hawke’lu, uma thurman’lı tape filmi büyük ilgi çekerek oynamıştı. sadece üç oyuncunun yer aldığı film minicik bir otel odasında geçiyor, oldukça teatral bir biçimde ilerliyordu. o zamanlar kitleye ayak uydurup hayranlık beslemeye çalışsam da, kitlenin uzağına düştüğüm, 30ların gizemli karanlığında kulaç atmaya başladığım şu zamanlarda anlıyorum ki marifet (benim için en azından) öyle içerilere kapanmak değil ama sokaklara taşmanın yolunu bulmak. üstelik sokakları stüdyoların içinde kendi istediğince baştan yaratmak değil, soğuğuyla, dilencisiyle, serçesi kedisi köpeğiyle var olanı kucaklayabilmek.
işte le amiche beş kadının hızlı başlayan, talihsiz biten dostluklarını anlatırken bize torino sokaklarının havasını da aldırıyor. cesare pavese’nin tra donne sole adlı kısa öyküsünden uyarlanan film modern hayat, erkek egemen toplum, kadınsılık üçgeninde kadın olmanın, rollerin yeniden tanımlandığı döneme de bir bakış atmamızı sağlıyor. güncel karmaşalardan bunalanlara şiddetle tavsiye edilir.

Yorum Yapın