aynanın içinden gerçek istanbul’a dönüş

kelimeler kifayetsiz kalıyor bu gibi durumlarda. istanbul’da her gece yeni bir sergi, müze açılıyor, her şey iyi güzel ama bunlar madalyonun öteki yüzünü görmemizi bu kadar mı engeller? insanlığı tanımlayan tek şey amnezi midir gerçekten? şimdi alice’in harikalar diyarından bir anlığına çıkalım, aynanın içinden geriye doğru bir geçiş yapıp gerçek dünyaya dönelim. ne de olsa ihtiyacımız olduğu çok açık.

radikal elime ilk geçen gazete oldu sabah sabah. açılışları, istanbul’un en renkli gecesi olarak 15 eylül’ü spota taşımışlar. haksız değiller, bizim evde harekete ara verdiğimiz gece istanbul modern’i emine erdoğan hanımefendi (birkaç yıl önce köprülere asılan afişlerden aklıma kazındığı haliyle) açtı, salon’da bienalin ilk partisi gerçekleşti, halkımız akın akın nişantaşı, bağdat caddesi ve istinye park’a koşup ünlülerin elinden alışveriş yaptı, iyi şarapları bedavaya yuvarladı. radikal konuya hem cem erciyes’in hem de eyüp can’ın kaleminden değinmiş. newsweek’in “coolistanbul” tanımından çıkmış, “yıllardır kurulan hayallerin gerçekleştiği” yönünde sinir bozucu, akla hayale sığmaz, saçma sapan yorumlar yapmışlar. türkiye’de kültür-sanat alanına en yakın olduğu, en çok yer verdiği söylenebilecek bir gazete bu! ama onların da aynanın içinde kendilerini fazla kaybettikleri besbelli. onlara da bir küçük hatırlatma yapalım:

ey sanatseverler! ey körler, gözü dönmüşler, unutkanlar! bu ülkede her şeyin içine eden, düzeltmeyen bir devlet varsa, ardından bir de siz varsınız. devletler yaparlar, bozarlar, ekonomiyi, politikayı bahane ederler, stabiliteyi korumaya çalışırlar. onların işi budur. peki ya siz? sizin işiniz de görmek, algılamak, gerektiğinde ses çıkarmak, düzeltilmesi için bir şeyler yapmak değil midir? eczacıbaşı istanbul modern’i emine erdoğan’a açtırıyorsa, “küratör” levent çalıkoğlu yanında bu “hanımefendi”yle fotoğraf çektiriyorsa sizin işiniz bunu gümüş tepside sunmak mıdır, yoksa çomak sokmak mı? nerede kaldı eleştiri kurumu? nerede kaldı gazetecilik?

ne çabuk unuttunuz yerlere göklere sığdıramadığınız, sanatın başkenti istanbul’da yıllardır kapalı, köhne ve köhneliğinin yanında bir de artık “çürük” atatürk kültür merkezi olduğunu? 15 milyon kişinin yaşadığı bu megapolde uygun sahne bulunamadığı için gelemeyen dans-tiyatro toplulukları olduğu hiç mi kulağınıza çalınmadı? peki ya belediyelerin bir elleri yağda bir elleri balda açtıkları, politik kaygıları yüzünden kimseye yar etmeden çürümeye terk ettikleri dev salonlar? hiç mi gözünüze batmıyor kongre merkezi diye inşa ettikleri beton yığınının çirkinliği, ıssızlığı? önünde bir sponsorun adı olmadan yapılan festivallerden, bağımsız sahneden ne kadar haberdarsınız? neden bir kuşak sizin cehaletinizi peşi sıra sürükleyerek, ondan beslenerek – sırf başka bir şey bulamadığı, köşe başları kapılmış olduğundan başka türlüsüne ulaşamadığı için – büyümek zorunda? böylesine yaymanız mı gerekiyor dar görüşlülüğünüzü?

sonra kimsenin söyleyecek bir şeyi yok mu “hayal ve hakikat – türkiye’den modern ve çağdaş kadın sanatçılar” başlığı üstüne? bu kadar cinsiyetçi, sözde feminist bir sergi istanbul’u uluslararası alanda temsil eden bir kuruma yakıştı mı? neden kimsenin sesi çıkmıyor? “türkiye’nin büyüdüğünü” iddia edip, “sanatla sanayi” arasındaki ilişkiyi göklere çıkarma şuursuzluğunu gösterenler: sizden çok farklı bir şey beklemek yanlış olur zaten ama bu kadar da kör olunmaz ki! sanatı destekleme maskesi altında içini oymaktan vazgeçin artık. hiç ilgilenmeyin, hani eskiden yaptığınız, arada bir halen tekrar ettiğiniz gibi “içine tükürün”. inanın, daha iyi. inanın, o zaman bir şeyler değişebilir gibi oluyor. bir kıvılcım parlıyor. şu anda yaptığınız ise bizi bedava şarap, müzik, güzel kadınlar ve erkeklerle dolu açılış kokteylleriniz, pohpohlanmış sergilerinizle uyutmaktır. yoksa günümüzün mottosu “sanat toplumların afyonudur” mu olacak?

ps: “siz” biz de demek aynı zamanda, nitekim kendimi de burada atıp tutmak dışında çok aktif gördüğüm söylenemez. ama yazmak da bir ucundan tutmaktır öyle değil mi?

Comments

Yorum Yapın