masa da masa

viyana kapılarına dayanmak bir yana, en derinlerine kadar girdik, sokak sokak gezdik ama istanbul’a dönünce bir de baktık ki zabıtası, polisi, tayyip’i de bizim kapılara dayanmış. bu sefer olay sokaklara atılmış masalar!

viyana’dan döner dönmez soluğu urban’da aldık, bugün radikal’deki köşesinde kemal yılmaz’ın “pek sık gittiğim çağdaş sanat kafesi” olarak tanımladığı yer muhtemelen. sokaktaki herhangi bir masadan birinde oturan dört arkadaşımızın karşısına iki sandalye de biz çektik, biraları, pizzayı söyledik. buraya kadar, hatta biralar gelene kadar her şey normal. tam ilk yudumları almıştık ki garsonlardan biri (belli ki “baş garson”) yanımızda bitti ve ya kalkmamız ya da içeri geçmemiz gerektiğini, sınırların dışına taştığımızı belirtti. viyana soğuklarından yeni atmışım kendimi sıcak ve nemli havaya, anlayamadım tabii neler olduğunu. meğer zabıta sınırlar çizmiş, dışına sandalye konursa cezayı basıyormuş, hem de anında. kaçarı yok! tabii bunun siparişler alındıktan, buz gibi bira geldikten sonra söylenmesi bizlere acı koydu ama pizzayı iptal edip biraları hızlıca kafaya diktik ve garsonun kabalığına her şeyden çok bozulmuş bir şekilde mekandan ayrıldık. “çağdaş sanat kafesi” pek çağdaş olmayan bir şekilde bizi kışkışladı resmen.

ardından gittiğimiz fıccın (çerkez mantısı ve zeytinyağlılarla yemek için urban’dan bin kat daha iyi olduğu kesin) yerdeki beyaz puantiyeleriyle bizi bizden alsa da popülaritesi daha düşük olduğu için yer bulmak daha kolaydı. henüz asmalımescit’e yolum düşmedi, durumun vehametine vakıf değilim ama pek sevgili yöneticilerimizin sokakta adım atamama, arabayla geçememe sorunlarını alkole olan husumetlerine karıştırmadıklarını, tüm bu tantananın tek sebebinin biz istanbullular’a (ve hatta beyoğlu sakinlerine nitekim kadıköy’de herkes sokaklardaydı hafta sonu gördüğüm kadarıyla) daha rahat yürünebilecek yollar açmak olduğunu umut ediyorum. ah tabii bu arada umarım sıraselviler’e paralel, emine ana tantuni’nin bulunduğu güzel sokağı da bir aydır (!!!) nasıl bırakın arabayla geçmeyi, yürünmez hale getirdiklerinin, istiklal caddesi’nde hangi taşa basarsam üstüme su fışkırmaz tarzı düşünmenin giderek normalleştiğinin, cihangir’de inşaatların gece yarısı yapılabildiğinin ve sokakta rahat yürümenin keyfini çıkaran bizlerin geceleri gözüne uyku girmediğinin, 155’i aramanın hiçbir şeye fayda etmediğinin farkındadırlar. yoksa her şey bizler için biliyoruz, hiç bilmez olur muyuz?!

sokaklarda sandalye, masa parçalarıyla yürüyüş yapanlara daha sessiz ve derinden bir protesto önerisi: geceleyin tüm o puantiyelerin, sınır bekçiliği yapan saksıların sınırları yerinden oynasa, sokaklar kırmızı puantiyelerle yeniden boyanmasa hiç fena olmaz. söz gümüşse sükut altındır, laf kalabalığına, tartışmaya hiç gerek yok.

Comments

“masa da masa” için 2 cevap

  1. danzon Avatar

    son önerinizi çok beğendim. tam idans'lık :)

  2. chloé Avatar

    :) dün asmalımescit'i teftişteydik. bir yandan elimizi kolumuzu sallayarak yürümek hoşumuza gitti ama badehane-kafe pi arası alan fazlasıyla hüzünlü olmuş doğrusu. puantiyelerin içinde bile masa yok, sanırım “işgaliye” ödemeyenlere oralar da yasak, mantığı tam anlayamadık… kuledibi'nde masalara, kafelere gerek olmadığını anladım. insanlar kulenin tam da dibinde ellerinde biralar, şarap şişeleriyle “iftar” açıyorlardı :)

Yorum Yapın