caz için tuhaf bir yer sadece esbjörn svensson trio’nun a strange place for snow albümünden esinlenmiş ismiyle bile merak edilesiyken, programı görüp de gitmemek mümkün değildi (özellikle medeski, martin&wood için). dolayısıyla biz de biletlerde ve web sitesinde yazan saate uyup saat yediye doğru haliç tersanesi’nin yolunu tuttuk. tersanenin geçen yıl da bazı konserler için kullanıldığını hatırlıyorum, ama tam olarak bu şekilde mi kullanılmış diye merak ettim doğrusu. nitekim iksv’nin sahne kurulumu sanki herhangi bir yerde yapılabilirdi gibi geldi bana. üstelik örneğin sepetçiler kasrı’nda en azından numaralı bilete para vermemiş olanların yayılabileceği çimenler var. iki dev geminin tüm deniz manzarasını kapattığı mekanda oldukça sevimsiz, soğuk bir hava vardı. nitekim aynı sevimsizlik müzikte de baş gösterince gece, bizim için, umduğumuzdan daha kısa sürdü.
öncelikle saat 7’de başlayacağı yazan konser 8 buçuk gibi başladı. hatta alana alındığımızda sahnede halen sound check yapılmaktaydı – ki oldukça moral bozucu bir durum. zaman geçtikçe anladık ki mekana bu kadar erken çağrılmamızın nedeni biraz da yiyecek-içecek tüketimini çoğaltmak. koskoca caz festivali’nden beklenmeyecek bir şey. ortalıkta 50 liralık bilet alabilen şanslı azınlık dışındakilerin oturabileceği, yaslanabileceği pek bir şey yok, beklerken dinlenebilecek bir müzik de buna dahil. hatta ortamdaki tek insancıl şeyin ortalıkta kafasına değmekte olan kuyruğuyla gezen, çoğunlukla el üstünde tutulan (gerek anlamda) tekir kedi yavrusu olduğu söylenebilir.
böyle olumsuz bir ortamda başladı işte e.s.t.’nin basçısı dan berglund’un grubu tonbruket’in performansı. hemen hemen 1 saat süren, bize, belki yorgunluktan, oldukça sıkıcı gelen performans yandaki camiide okunan ezana karşın ara vermeden, sadece hızını azıcık keserek sürdü. yorgunluktan ve sıkıntıdan diğer gruplara kalma sevdasından vazgeçip kendimizi haliç sokaklarına attık. daracık bir kaldırımda yürürken bir halk otobüsü tarafından ezilme tehlikesi geçirdik, bizden önce ezilmiş bir kedi yavrusunu kaldırım kenarında boynu bükük yatarken gördük. hayatımda ilk defa duyduğum ve gördüğüm yeşil minibüslere dönüş yolunda bir türlü rastlamayınca, beklemeyelim yürüyelim biraz deyince kendimizi sahilde serinlemekte olan kasımpaşa halkının arasında ve sonrasında şişhane’nin ortasında bulduk. sonuç olarak haliç tersanesi şişhane’den yürüme mesafesinde bir “tuhaf” yermiş meğer ve biz yeni bir garip yolu daha yürümüş olduk böylece.
konserin devamı da çok parlak geçmemiş aldığım duyumlara göre. haliç tersanesi’nin caz için tuhaf bir yer olduğu kesin ama iksv’nin özellikle konser saatini erken yazarak durumu daha da tuhaflaştırdığı bir gerçek. en çok yollarda ellerinde gecenin afişlerinden bozma tabelalarla arabalara yol göstermeye çalışan gönüllülere acıdım. umarım biraz olsun müzik dileyebilmişlerdir ilerleyen saatlerde…
bu arada ben mi hafızamı yitirdim, yoksa hep mi böyle oluyordu. yani eski konserlerde hiç böyle bir ezan mevzuu geçtiğini hatırlayamıyorum. okunuyordu da cemil topuzlu’ya mı gelmiyordu acaba, yoksa daha mı geç başlıyordu konserler? bu sene festivalde tüm müzisyenler ezanla nasıl baş ettiklerine göre bir puan alıyorlar gibi bir intibaya kapıldım…

Yorum Yapın