tallinn 1/2

soğuktan donmadan “taşı toprağı altın” istanbul’a dönmeyi başardım. geceleri -2 derecelere kadar düşen, baltık rüzgarlarıyla beslenen, insanın içine işleyen garip bir soğuktan bahsediyorum, az buz değil… ve bu soğuklar arasında yüksek topuklarıyla arnavut kaldırımı sokaklarda seke seke gezen tallinn’li kızlar, ne kadar soğuk olursa olsun pırıl pırıl parlayan, gece 10dan önce asla batmayan güneş… belki izlediğimiz performanslar da alışılmadık mekanları tercih ettiğinden genelde, soğuğu, kenti, içindeki insanları bolca teneffüs etme fırsatı yakaladık.

avrupa kültür başkenti olmak tallinn’e ne katmış diye sorarsanız, ne yazık ki çoğunluğu gelip geçici projeler dışında pek bir şey göremedim. aynı istanbul’da tanık olduklarımız gibi. ve yine içine bir şekilde dahil olmuş/edilmiş insanların mutsuz yüzleri. daha birkaç ay öncesine kadar istanbul’daki rezaletlere tanık olduğumuzdan sanırım, iyice dertlendirdi bu işin her yerde az çok aynı işliyor olduğunu görmek. kalıcı hiçbir değeri olmayan bir yığın işe yatırılan binlerce euro… bu projelerin tallinn’deki en önemli örneğiyse kesinlikle no99 grubunun projesi olan straw theatreevet, aynı isminden de anlaşılabileceği gibi samandan yapılma, ekolojik bir tiyatro binası söz konusu. 1 mayıs – 1 ekim arasında işletilecek bir alternatif tiyatro binası olarak kurgulanan straw theatre içeriğiyle birlikte 500bin euro’ya patlamış estonya’ya. sovyetler döneminden kalma tarihi yıkıntıların bulunduğu bir parkın içine, yıkıntılara dokunmadan, tamamen ekolojik malzemelerle kurulan bu samandan tiyatro binası 1 ekim’de görkemli olması çok muhtemel olan bir törenle yakılacakmış. sebep soğuk havalara bu tarihten sonra dayanamayacak olması. simsiyah boyanmış, buram buram tasarım kokan, bana ekolojiden çok lüksü andıran, 500bin euro’ya kim bilir kentte neler neler yapılabilirdi diye düşünmeden bakmanın imkansız olduğu bir garip yapı straw theatre. tallinn’de eli yüzü düzgün bir çağdaş sanat müzesi bile yokken, yakılmak üzere inşa edilen bir yapıya bu kadar büyük bir yatırım yapmak ancak avrupa kültür başkentlerine özgü olsa gerek. 
tallinn’de neler izlediğimize gelirsek: 
mark koldits&estonian art academy – department of desire (bu ekibi geçen yıl istanbul’da avrupa üniversiteleri tiyatro şenliği’nin açılış gecesinde izleyenler vardır belki. fazlasıyla teknolojiye bulanmış bir çalışma sunsalar da tallinn’deki von krahl tiyatrosunda, onları bir ameliyat masasına benzeyen, üstü yüzlerce malzeme ve maketle dolu masanın başında, oradan oraya koşarken izlemek keyifliydi. kısaca anlatmak gerekirse filmlerde hayretle izlediğimiz özel efektleri basit hilelerle canlandırdılar 90 dakika boyunca.)
superamas – youdream (üç yıl önce yine estonya’da izlediğimiz superamas’tan eser yok! yine de merak ediyorsanız, lütfen buraya bakın: youdream.be)
kornel mundruczo – hard to be god (işte yarattığı etkiyle herkesi birbirine düşüren oyun! macar yönetmen mundruczo, avrupa’nın önemli festivallerinin desteğiyle gerçekleştirdiği bu oyununda doğu-batı arasındaki seks trafiğini konu edinmiş. dik açı oluşturacak şekilde, boş bir fabrikanın içine yerleştirilmiş olan iki tırı mesken edinen hard to be god, seyircileri de bu tırların ortasına oturtuyor. deniz kenarında, terk edilmiş bir garip fabrikanın içinde izlediğimiz oyun, hem içeriği hem de sahnelemesiyle kanımızı epey dondurdu. amatör oyuncularla hassas meselelere hiçbir teatrallik kullanmadan, abartıya ya da provokasyona girmeden dokunan mundruczo, kimilerinin tepkisini özensizliğiyle çekti, kimilerini ele aldığı meseleyle kızdırdı, benim gibi bazılarını ise sadeliğiyle ve gerçekçiliğiyle kendine hayran bıraktı. pina bausch, sidi larbi, jan fabre gibi boyalı isimlerin muhteşem güzellikler ya da simli çirkinliklerle dolu dünyasını her sene bıkmadan karşımıza çıkarak istanbul uluslararası tiyatro festivali’nde böyle bir çalışmayı görmeyi öyle çok isterim ki!). bir kısa videosuna buradan ulaşılabilir.

Comments

Yorum Yapın