exodos festivali’nde ikinci gün lisbeth gruwez’den birth of prey ve istanbul’da birkaç yıl önce başka bir işiyle tanışma fırsatı bulduğumuz abattoir fermé’nin tourniquet‘sini izledik. ikisi de oldukça karanlık ve üst üste izlendiğinde birbirlerini yok eden işlerdi.
jan fabre’ın hazırladığı bir programda fabre’ın eşi, dostu, eski dansçıları ön plana çıkıyor tabii ki. 1999’dan beri fabre ile çalışan lisbeth gruwez’in programdaki varlığı da bunun bir göstergesi. kendisine pek de uygun olmayan yüksek bir sahnede izlediğim birth of prey‘i bir dansçının duruşu, hareket kalitesi, sahnedeki karizması ve enerjisi bakımından umut verici, geneldeyse çok da akıcı bulmadım. etkileyici bir şekilde, hayvanî hareketlerle var olan lisbeth gruwez’e sahnede canlı olarak eşlik eden davul ve gitar, performansın ritmini 1-2 yerde yükselterek biz seyircilere büyük iyilik yaptılar. bu hızlı sahnelerin genel yavaşlığın içinde kaybolurken, salondan çıkarken hepimizi bir sessizliğin sardığını hissettim. hani bazı oyunları çok sever ya da hiç sevmez ama salondan çıkar çıkmaz konuşmaya, düşüncelerinizi paylaşmaya başlarsınız, bu sefer öyle değildi. bir sorun olduğunu sanki herkes fark etmiş ama ne olduğunu bir türlü bulamamıştı. işte birth of prey de onlardan biri bence.
gecenin ikinci performansı gruwez’i bir çırpıda yutacak kadar şiddetli, kışkırtıcı ve görseldi. abattoir fermé her zamanki gibi güzel ve çirkini birarada ve kendi imgeler dünyası içinde ele almış, pislikten, erotizmden, ve hatta ezoterizmden kaçınmamış tourniquet‘de. kısaca her türlü aşırılığın sahneye taşındığı oyun, seyirciye muhteşem imgeler sunup rahatsız olup olmamayı kendisine bırakıyor. direkt rahatsız etmek amaçlanıyor diyemem çünkü sahneye koydukları her çirkinlikte garip bir güzellik de barındırıyor belçikalı grup. sanırım bu kadar aşırılığa rağmen halen sevilmelerinin sebebi de bu. baudelaire’in kötülük çiçekleri‘ni, ucubeleşen insanları, isa’yı, nazizm’i, tüm doğallığı ve aynı zamanda erotizmiyle çıplaklığı bulmak mümkün. alkışa bile çıplak çıkan (oyuncular, dansçılar oyunda çıplak olsalar bile alkışa bornozla çıkarlar genelde) kirsten pieters, kristof coenen ve chiel van berkel performanslarıyla iyi bir alkışı hak etseler de, 80 dakika boyunca bunu izlemek “not my cup of tea”. istanbul’daki oyunlarını izlediğimde de bu büyük pislikten ve aşırılıktan hoşlanmamıştım, bu sefer de hoşlanmadım.




Yorum Yapın