the king’s speech – tom hooper

2010 yapımı bir film daha. yenilere takılıyoruz son günlerde. üstelik 10 dalda oscar adayıymış, bilmeden izledim. colin firth, helena bonham carter ve geoffrey rush’ı biraraya getirerek turnayı gözünden vurduğu kesin.
1920-30larda geçen filmde, sonradan ingiliz kralı 6.george olacak olan prens albert’ın (sanırım bertie diye bahsetmek daha hoş olacak) kekemelik sorunu etrafında şekillenen bir hikaye var. avustralyalı bir konuşma terapisti olan lionel logue sayesinde sorunundan büyük ölçüde sıyrılan kral mutlu mesut hayatına devam ediyor. güzel, sürükleyici bir film. iyi oyunculuk, sağlam hikaye, fazla yorulmadan izlenecek kaliteli bir film arıyorsanız tam size göre.
yaklaşık 2 yıl önce ingiliz kraliyetine bir aile üstünden yaklaşan tudors dizisine kaptırmıştık bir ara kendimizi. bir ara dediğim, bütün diziyi baştan sona izledik, uzun bir ara yani. tudors‘daki ihtişam, kıyafetler, saraylar, tavırlar çok farklıydı. the king’s speech yaklaşık 400 yıl sonra aynı kraliyete bambaşka bir açıdan yaklaşmamızı sağladı. solak olmasına rağmen sağ elle yazmaya zorlanan, kendisine iyi bakmayan dadısı yüzünden hayatı boyunca mide sorunları çeken, kekemeliğini bir türlü düzeltemeyen korkak kral adayı bertie, sonunda “insan” bir kral olduğu için sevindik doğrusu (kraliçe elisabeth’in hayatında hiç perde çekmediği doğru mu bu arada acaba?) insandan bahsederken aklıma takıldı)
bir de tabii şu herkesin tartıştığı muhteşem yüzyıl vakası var. mazallah ya bizim padişahların da böyle kötü özellikleri, korkaklıkları, kekemelikleri falan varsa da bir gün dizi, film falan yaparlarsa? kim bilir başımıza neler gelir! ingilizler’i ve de pek muhterem kraliyet ailesini anlayışları için buradan kutluyorum. her genç kızın rüyası prens william’la evlenmek üzere olan kate middleton’a da iyi şanslar ve kolay gelsin diliyorum bu arada. ne büyük bir keşmekeşin içinde girdiğinden haberdardır umarım!

Comments

Yorum Yapın