söylenenlere, yazılanlara fazla aldırış etmeyin. biutiful uzun olmasına uzun ama süper bir film. sinemanın hakkını veren filmlerden. konudan konuya atlasa da, hiçbir karakteri derinlemesine işlemese de, arkasında bir sürü cevaplanmamış soru bıraksa da, güzel kent barcelona’nın belki en kötü yerlerini, en pis tuvaletlerini, en çirkin dünyasını gösterse de – ki woody allen’ın vicky, cristina, barcelona filminden sonra bir kentin o kadar da mükemmel olamayacağını, beyazın siyah olmadan var olamayacağını görmek iyi oluyor – mutlaka izlenesi film. javier bardem’in canlandırdığı xurban’ın peşinden tanıdık ve yabancı sokaklarını bir kez daha dolaştık barselona’nın. o temiz, hareketli, renkli ve ışıklı kentin içinde birilerinin güneş, hava girmeyen bir depoda hayatta kalma çabaları, başka birisinin dengesizliğini tedavi etmek için odasına koyduğu “ışık kutusu” ve ışığın karın doyurmadığının kanıtı aç insanlar…
filmde barselona kelimesinin hiç geçmemesi, görünmemesi ise ilginçti. yönetmen adını söz konusu etmezse, gösterdiklerinin etkisinin azalacağını düşünüyor olamaz, değil mi? javier bardem “barselona’ya turisti çeken de ben oldum (vicky, cristina, barcelona), şimdi turisti geri alan da ben olacağım” gibi bir laf etmiş. çok da yanlış sayılmaz herhalde…

Yorum Yapın