iDANS üstüne son kez

yazmaya yazmaya soğuyor insan galiba. koskoca ekim ayı rüzgar gibi geçiverdi. artık kış soğuklarının çoktan gelmiş olması gereken kasım ayının ilk günlerindeyiz, 15-20 derece arasında güneşli günler geçiriyoruz. rotterdaministanbul (“rotterdam’dan taptaze portakallar geldi” dersem daha tanıdık gelir herkese sanırım) bu akşam garajistanbul’da başlıyor. kısa, kompakt bir program. yarın akşam ziyaret etmeyi planlıyorum.

2007 yılındaki ilk festivalden bu yana gördüğümüz en büyük, yaygın, kapsamlı iDANS ile tanıştık geçtiğimiz ay. festival yöneticileri ciddi bir manevra ile yüzlerini halk kitlelerine çevirdiler dış mekan aktivitelerine bolca yer vererek. bana kalırsa bu ciddi manevranın hüzünlü bir sonucu oldu: geçmiş festivallerin aksine seyirciyle dolup taşan bir geceye, performansa rastladım. benim katılamadığım gecelerin de öyle geçmediğinden eminim. evet bu sefer kapı önünde itişip kakışmalar, içeri giremediği için sızlanan seyirciler olmadı diye sevinilebilir, ama bu bir de festivali yıllardır ayakta tutan ve tüm içeriğini oluşturan ana programın ne kadar yalnız bırakıldığının da bir göstergesi bence. bir jérôme bel ya da xavier le roy performansı bile mini minnacık salonları dolduramıyorsa, zaten emmanuelle huynh’in devasa crr’yi doldurması beklenemezdi. bilet fiyatlarının bunda ne kadar etkisi oldu bilmiyorum. garajistanbul ve bomonti’deki gösterilere, evet, bilet fiyatları önceki yıllara oranla oldukça yüksek olduğu, bir türlü tam olarak tanımlanamayan dans profesyonellerine herhangi bir indirim yapılmadığı için ilgi azdı denebilir. ama crr gecesine gelen kitlenin %90’ı davetliydi ve bu sanırım dans kitlesi sadece bu kadarcık. ne yazık ki…

iDANS’ın en büyük handikaplarından biri bir aylık bir çağdaş dans programını kaldıracak yoğunlukta seyirciye sahip olmaması. her gece farklı bir performans izlemek çok keyifli olsa da, bütçede büyük bir delik açılması, taksim civarında oturmayanlar için her akşam evden çıkıp buralara kadar gelinmesi söz konusu. binlerce dans seyircisi yok ki her gece farklı farklı insanlar doldursun salonları. seyirciyi dinlendirmek, ya da farklı kitleleri salona çekebilmek için yeni bir şeyler bulmak gerekiyor. belki müzikle ilgili program, geçmiş festivallerde olduğu gibi, biraz yoğunlaştırılabilir, bilemiyorum.

iDANS’ın bu seneki en büyük yeniliği elbette provokatif işlere bolca yer vermesi, atılan laflara, biraz mizahi, biraz saldırgan, cevap vermekten geri durmaması idi. festivalin küçüklüğünü, samimiliğini, belli bir düzeye hitap etmesini seven beni (belki yalnız değilimdir) biraz hayal kırıklığına uğrattı bu durum. hıncal uluç gelecek yıl sahneye çıkmayı kabul etmiş duyduğuma göre. ihtiyacımız var mı? boyalı basına düşmeden ulaşılamaz mı seçkin bir kitleye? tabii iksv’nin bile alem dergisini en iyi tanıtım kanallarından biri olarak gördüğü zamanlarda fazla idealist laflar ettiğimin farkındayım. ama burada da hayal kurmayacaksak işimiz fena halde bitik demektir!

acı da olsa sadede gelelim. tek çağdaş dans festivalimiz bitti. önümüzdeki aylarda, 2010 yılı bitmeden, daha pek bir şey izleyebileceğimiz yok. 2011’de tiyatro festivali de olmadığına göre tam bir sene sonrasına kadar oldukça kıvranacağız. hele bir de şehirdeki tek çağdaş dans sahnesi olan garajistanbul’un bir bar ya da gece kulübüne dönüşmesi durumunda halimiz içler acısı olacaktır. duyar gibi oldum, birlik olalım kurtaralım falan diyorsunuz, değil mi? yok ama değmez. koskoca 2010 yılı boyunca ajans bütçesinden, uluslararası projelerden fazlasıyla beslenmiş olan bir kurum böylesine tutunamıyorsa, bunun tek sebebi kötü yönetim olabilir. kötü yönetilen bir yeri ise ne kadar yardım ederseniz edin, kafa yapısını değiştiremediğiniz için düzeltemezsiniz. ne demişler fakire balık verme, balık tutmayı öğret. ama nerede bizde o günler?…

Comments

Yorum Yapın