dans platform istanbul, sorular-cevaplar-2


daha önce de belirttiğim gibi yabancı izleyicilerin – ki hemen hepsi festival yöneticisi, sanat yönetmeni, koreograf, kültür yöneticisi – en büyük eleştirisi tekniği kuvvetli dansçıları bir türlü yaratıcı koreografiler içinde görememek oldu. bu durumda üstünde düşünmemiz gereken bir önemli konu da bu yaratıcılık sorununu nasıl çözeceğimiz.
modern dans eğitimi verilen kurumlarda önemli bir genel kültür, yabancı dil dersi açığı olduğu bir gerçek. önemli koreograflarla çalışmayı başaran dansçıların bir çoğu kendilerini herhangi bir yabancı dilde ifade edemiyor, daha da önemlisi gelen yorum ve eleştirileri anlayamıyor. bu yıla kadar mimar sinan üniversitesi modern dans bölümü etiler’de garip bir yerde mahzur kalmışken, ingilizce derslerinin beşiktaş kampüsünde verildiğini, öğrencilerin oraya gitmek yerine dans derslerine devam etmeyi ya da hocalarını da kafaya alıp dersi kaynattıklarını çok duydum. yine bu seneye kadar bölüm başkanı olan şebnem aksan da bu konuda büyük açıkları olduğunun farkında olmasına rağmen henüz doğru düzgün dans stüdyoları bile olmadığı için üstünde duramıyordu. şimdi tüm dans bölümü bomonti’deki binada derslere başladığına göre ingilizce dersleri de orada verilmeye başlanmıştır diye umut ediyorum.
ingilizce ile bitmiyor yaratıcılık konusu. ingilizce sadece daha fazla insana, yoruma, kaynağa ulaşma imkanı (azımsanmayacak farklar) sağlıyor. koreografi eğitimini desteklemenin yolları dans etmenin ötesinde öğrencilerde birbirlerini eleştirebilecek, yorumlayabilecek gözlem yeteneğinin gelişmesini sağlamaktan geçebilir. repertuar dersleri tam olarak nasıl ilerliyor bilmiyorum ama her seferinde bazı öğrencilerin sahneye çıkmadan sadece izlemesi ve yorumlaması sağlanırsa bile bir yol katedilebilir gibi geliyor bana. 

tabii burada iyi örnekler izlemenin de önemi büyük. gözün gelişmesi için iyiyi görmek, kötüden ayırt edebilmek gerekiyor. bilgi üniversitesi’nde aylin kalem’in verdiği performance studies dersi aslında tam da bu eğitimi veriyor. önce teoriyi öğrenmek (foucault, derrida, deleuze, victor turner…), sonra da videolar izleyerek bu teoriler üstünden tartışmak. bu eğitimin daha derinlemesine verilmesi eminim yetenekli dış gözler oluşmasını sağlayacaktır.

yaratmak, izletmek, yorumlatmak, değiştirmek, tepkilerden beslenmek, yıkıp tekrar kurmak ve en sonunda bunun sahnede görünür olmasını sağlamak gerekiyor. bunun da tek yolu işin teknik kısmını az ya da çok bilmekten geçiyor. ışık tasarımcılarının azlığını, onların eğitiminin zorluğunu da düşünürsek, bir koreograf ancak ne istediğini teknik anlamda ifade edebildiği oranda görünür olabilir.
her şeyi bir anda düzeltemeyiz. ama benim önerim mutlaka birbirimize feedback verme konusunda bir çalışma yapmamız. feedback kabul etmeyenler çok deniyor, belki feedback verenlerin azlığından da kaynaklanıyordur. 

ietm balkan express toplantısının ikinci gününde miha mazzini’nin yaptığı bireysel-grup çalışma ile ilgili sunum geldi aklıma. grup içinde herkes birbirine “dahi” muamelesi yaptığı için oluşan körleşme, bireysel çalışmada kişinin kendisini “dahi”leştirmesi (narsizm) şeklinde işliyor. bundan kurtulmanın tek yolu, grup içinde her zaman bir “şeytanın avukatı” bulunması. işte feedback veren kişi bu “şeytanın avukatı”dır, dokuz köyden kovulan doğrucu davut’tur, ona her zaman ihtiyaç vardır.  

bütün bunlar hikaye diyebilirsiniz. yanlış değil. her şey insanla başlar. kimseye zorla bir şey öğretemezsiniz. her gün kös kös gidip geldiği okul dışında kişi başka hiçbir şey merak etmiyorsa, zorla güzellik olmaz. aslında dönüp dolaşıp muhakeme yeteneğini yok eden tüm eğitim sistemine geliyoruz. 8 yıllık zorunlu eğitim, sonrasında lise eğitimi boyunca hangi anlayış kazandırılıyor insanlara, insan olmakla ilgili? dün galatasaray’daki sahaflar çarşısı’nda tanıştığım bir kitapçı okusaydık bu halde mi olurduk dedi. tophane’de galerileri basanlar, madımak’ta otel yakanlar, ve hatta şu günlerde beyoğlu civarındaki tüm mekanları gösteri başlamadan şöyle bir kontrol etmeye gelen çevre güvenlik görevlileri, maalesef bu eğitimin ortaya çıkardığı saldırgan, bilinçsiz, cahil, son dakikacı insanlar. “demokrasi”, hoşgörü, tolerans, “barış” ciklet gibi herkesin ağzında uzayıp anlamını kaybettikçe ağzı iyi laf yapan ama hiçbir şey ifade edemeyen boşboğazlar olarak anılmaya devam edeceğiz. tıpkı tekniği iyi ama koreografileri kötü dansçılar gibi.

Comments

Yorum Yapın