uzun uzun yazacağım bu sefer. hiçbir şeyi atlamamak, geçmemek istiyorum. zamansızlıktan bir oturuşta bitiremesem de işte ilk bölüm. arkası en kısa zamanda gelecek. lütfen her yazının birbirini takip etmesini beklemeyin diye de eklemek istiyorum…
dans platform istanbul hot circle adı verilen forum ve şantiye programı ile sona erdi. konu henüz sıcacıkken söylemem gerek ki şantiye kesinlikle platform’un başında ya da yabancı konukların en yoğun olarak istanbul’da olduğu günlerde yapılması gereken bir programdı. aydın teker’in superman çalışmasını ne yazık ki kaçırdım, ancak ondan sonra izlediklerim çok iyi parçalardı. özellikle de önceki hafta izlediklerimizle karşılaştırınca. ilyas odman’ın gökhan pekçalışır ile birlikte pina bausch’un café müller eserinin üstüne oynadığı, yeniden yorumladığı CAFE GELdeİÇME özellikle etkileyiciydi. burada sanırım şantiye hakkında bir açıklama yapmak gerek. aydın teker’in bir güreşçi, zeynep günsür’ün bir fizik profesörü, ayrin ersöz’ün bir kordo bale şefi, mustafa kaplan’ın bir balerin ile birlikte çalışarak çıkardıkları parçalar crr’deki stüdyolarda sunuldu ve ilyas odman’ın partneri bir travesti idi. gürül gürül akan bir sesi olan, adamın kollarından düştükçe kalkıp tekrar boynuna sarılan kadının arkasından “hiç ayrılamam derken, kavuşmak hayal oldu” diye şarkı söyleyen bir kadın… çok keyifli bir gece oldu, ama ne yazık ki geçtiğimiz geceleri, gündüz girilen konuları unutturamadı…
dans platform istanbul hot circle adı verilen forum ve şantiye programı ile sona erdi. konu henüz sıcacıkken söylemem gerek ki şantiye kesinlikle platform’un başında ya da yabancı konukların en yoğun olarak istanbul’da olduğu günlerde yapılması gereken bir programdı. aydın teker’in superman çalışmasını ne yazık ki kaçırdım, ancak ondan sonra izlediklerim çok iyi parçalardı. özellikle de önceki hafta izlediklerimizle karşılaştırınca. ilyas odman’ın gökhan pekçalışır ile birlikte pina bausch’un café müller eserinin üstüne oynadığı, yeniden yorumladığı CAFE GELdeİÇME özellikle etkileyiciydi. burada sanırım şantiye hakkında bir açıklama yapmak gerek. aydın teker’in bir güreşçi, zeynep günsür’ün bir fizik profesörü, ayrin ersöz’ün bir kordo bale şefi, mustafa kaplan’ın bir balerin ile birlikte çalışarak çıkardıkları parçalar crr’deki stüdyolarda sunuldu ve ilyas odman’ın partneri bir travesti idi. gürül gürül akan bir sesi olan, adamın kollarından düştükçe kalkıp tekrar boynuna sarılan kadının arkasından “hiç ayrılamam derken, kavuşmak hayal oldu” diye şarkı söyleyen bir kadın… çok keyifli bir gece oldu, ama ne yazık ki geçtiğimiz geceleri, gündüz girilen konuları unutturamadı…
bu nedenle, gelelim asıl konuya…
sorularımı ve eleştirilerimi neredeyse her programın ertesinde buraya yazdım. sadece sabah oturumuna katılabildiğim forum boyunca önemli gördüğüm konular bir türlü masaya yatırılamadığı, kibarca ifade edilmeye çalışılıp bir yere varılamadığı için net bir tavır alıp her şeyi yazıya dökmek gerektiğini düşünüyorum.
forum beyhan murphy’nin crr’de bulunan kutuya atılan soruları okuması ile başladı. katılımcılar arasında çağdaş dans ya da bale kökenli, bağımsız ya da devlet memuru kişiler vardı. öncelikle bu kadar kısa süreli bir tartışma ortamına böylesine karma bir grup insanı sıkıştırmanın bir faydası olduğu tartışılır. herkes ayrı telden çalıyor, kimse bir diğerinin dediğini, derdini (belki de fazla ilgisini çekmediği için) pek de dinlemiyordu. bu kişiler ya da kurumlar arasında bir köprü oluşturma fikrinin bana çok da alımlı geldiğini söyleyemeyeceğim. devlet opera ve balesi sanat yönetmeni rengin gökmen’in de 1,5 saat süreyle dahil olduğu sabah oturumunda öncelikle özel tiyatrolara verilen fondan dans gruplarının da yararlanması için bir yasa taslağı hazırlandığını, sonrasında da bu fona ne kadar meraklı olduğumuzu öğrendik.
özel tiyatroların arasında bile büyük tartışma mevzusu olan bu fonun nasıl dağıtılacağını belirleme görevi bir konseye verilecekmiş.
ben ne yazık ki bunu büyük ve geleceğe yönelik önemli bir gelişme olarak yorumlayamıyorum. bu ülkede yıllardır para olmadan da işler üretiliyor. aydın teker’in de vurguladığı gibi bazen tüm bu imkansızlıklar farklı boyutta bir yaratıcılığın ortaya çıkmasını sağlayabiliyor. bir fondan yararlanmak üzere yaratılan eserlerin sanatsal kalitelerinin ne halde olduğunu platform boyunca izleme olanağı bulduk. böyle bir fon verilmeye başlandığında alanlar neye göre, kimler tarafından seçilecek, hangi dirsek temasları kimlerin hayatlarıyla oynayacak, kim bilir?! fırsatçılığın başrolü oynadığı bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde bu tip fonların yalnızca birilerinin köşeyi dönmesine yarayacağı, günü kurtarmaktan öteye gidemeyeceği açıktır. ama ne de olsa akp hükümetinden de farklı bir uygulama bekleyemeyiz değil mi?
bu fonların, paraların tekil kişilerin ne idüğü belirsiz harcamaları yerine herkesin yararlanabileceği, türkiye’de çağdaş dansın geleceğine bir yatırım olacak olan mekanlar kurulması için harcanması çok daha mantıklı bir yaklaşım olacaktır. mekanlar derken sadece temsil mekanlarından değil, daha da önemlisi prova stüdyolarından bahsediyorum. insanların iyi işler üretebilecekleri ortam ve koşulları sağlamak, bence, devlete daha çok yakışan bir görev. üstelik, sanatın devlet eliyle yönetilmesi, merkezileştirilmesi fikri neden bu kadar cazip geldi, anlayamadım.
ortada verilebilecek bir para varsa, bunun da üretilen işlerin yurtdışına açılmasını kolaylaştırmak üzere kullanılması daha hoş bir yaklaşım olacaktır. türkiye’de turneye çıkarken alabileceğiniz herhangi bir destek yok örneğin. bir culturesfrance (fransa), bir wbi (belçika) gibi kurumlar sanatçılarının turnelerine sadece yolculuk ya da dekor nakliyesi gibi önemli kalemleri üstlenerek büyük katkıda bulunuyorlar. birçok festival için yolculuk ve nakliye masraflarının türk topluluk tarafından karşılanabildiğini bilmek, eminim, çok çekici bir teklif olacaktır. hem belki böylece daha çok turne yapabilmek için dekordan olabildiğince kaçınan, mümkün mertebe 1-2 kişilik işler çıkaran topluluklar da kendilerini daha rahat ifade edebilme fırsatı bulurlar. unutmamak gerekir ki bir kapı diğerini açar. yurtdışında bir kez kendini gösteren bir grup, eğer kalitesi de yüksek bir eser ortaya koyduysa, turne ağının içine girmeyi başarabilecektir. bu da umarım türk dansçı ve koreografların yurtdışında ne kadar az yer aldıklarını söyleyenlere iyi bir açıklama olmuştur.
forumda konuşulan (daha doğrusu birçok kişinin ağzından çıkan) diğer ana başlıklar şunlardı:
- kültür-sanat alanında çalışan derneklere uygulanan vergilerin kaldırılması için bir çalışma yapılması
- koreografi haklarının korunması ve sendikalaşma
- tekniği kuvvetli dansçılar, herhangi bir yaratıcılık pırıltısı göstermeyen eserler
benim ilgimi çekmeyen klasik baleye başlama yaşının yükselmesi, lise ve altı düzeylerde konservatuarlarda yaşanan eğitim sorunları, dans platform boyunca düzenlenen eğitim programına katılım konusundaki sorunlar diğer konular arasındaydı.

Yorum Yapın