dans platform, uluslararası konukların toplantı programlarının sona ermesi sebebiyle hızını biraz kaybetmiş olsa da, devam ediyor. içinde olduğumuz günlerde yaklaşık bir haftadır ders vermekte olan isimleri sahne üstünde de izliyoruz.
hafızam daha da bulanmadan 18 eylül cumartesi tarihli, 7 adet iş(imsi) izlediğim seyircilik maceralarımı anlatmam gerek. izlediğim ilk iş meg stuart’ın buradaki dansçılarla yaptığı atölye sonunda ortaya çıkan bir sunumdu. doğru olan bu sunumu üstünde çalışılan mekan olan garajistanbul’da izlemekti ama ne yazık ki yakalayamadım önceki gösterileri. meg stuart’ı istanbul dışında izleme fırsatı bulamadım hiç. dolayısıyla koreografileri hakkında çok genel ve dolaylı bilgiye sahibim. ama cumartesi günü stüdyoda gördüğüm dansçılar (bazıları kendi işleriyle de dans platform programındaydılar) üstlerindeki fazla deriden kurtulmuş, yenilenmiş yılanlara benziyorlardı. bir koreografın ne kadar önemli olduğuna, neler çıkmasına sebep olabileceğine, bir dolu dansçının dönüşümüne şahit olduk. bundan birkaç yıl önce birlikte çalışabilecekleri yaratıcı dansçılar bulamamaktan yakınan, bu nedenle yabancı dansçılara yönelen türk koreograflar artık o zamanki kadar umutsuz değiller. dansçıların teknik ve yaratıcılık açısından bu kadar kısa zamanda böylesine ilerlemiş olması koreografiler için de belki birkaç yıl için de aynı şeyleri konuşabileceğimizi muştuluyor, kim bilir…
cumartesi gecesi crr’deki ana programda yer alan işlere gelirsek… esra yurttut’un parantezi elbette mükemmel değil ama en azından üstünde çalışıldığı açık olan bir eserdi. ışık kullanımı, sade şiirselliği, büyük bi sahnede kendi sınırlarını çizmesi, sadece 20 dakikalık bir iş çıkarması da bu özenin göstergelerindendi. esra iyi bir koreograf olma yolunda ilerliyor bence.
mihran tomasyan’ın sen balık değilsin ki parçası salonun çoğunun aksine pek hoşuma gitmedi ne yazık ki. yeni bir şarlo’ya ihtiyacımız yok bence. bu kadar çok obje ile görsel bir zenginlik yaratıyor olabilir ama onu tak bunu çıkar can sıkıcı bir yere gidiyor. yerdeki iki şerit beyaz muşambayı projeksiyon perdesi ile birleştirerek yarattığı sonsuzluk ilüzyonu, projeksiyon kullanımı başlangıçta hoşuma gitse de hrant dink’in tüm gösteri boyunca gözümüze sokulan sembolik kıyafetlerini bayağı buldum. bir de tabii talin büyükkürkçiyan’ın kırkıncı kapıyı açarsanda kırmızı bantla yere çizdiği ölü beden resmi aklıma geldi. biraz fazla çağrışım var gibi. duyduğum kadarıyla meg stuart dansçı seçmelerinde “change of state” egzersizi yaptırmış. mihran tomasyan’ın parçasındaki “change of state”ler ise (bir an için “sen balık değilsin ki hrant”, sonrasında muzip bir ifadeyle seyirciye oynama) bana fazlasıyla ağır, yapay, anlamsız geldi. fazla politik olmaktan seyirciyi yakalayamamaktan, ciddiyetten çekinmiş. halbuki en iyisi dibine kadar gitmek olurdu şu günlerde özellikle…
cumartesi gecesini crr’deki son gösteri olan alpaslan karaduman’a kalmadan çatı stüdyo’daki gonca gümüşayak-erdem gündüz-fırat kuşçu programına koşturarak devam ettirdik. iyi ki öyle yapmışız, çünkü duyduğum kadarıyla alpaslan karaduman’ın gösterisi o kadar kötüymüş ki koreografın kendisine bile ulaşılamamış sahneden inildiğinde. kendi gösterisinden kaçan koreograflara da sahne oldu bu dans platform böylece!
çatı’daki programın da çok zayıf olduğunu söyleyebilirim. yabancı katılımcılardan pazar sabahı duyduğum tek yorum “neden bu işler böyle önemli bir platformda gösterildi?” oldu. haklılar. türk çağdaş dansının repütasyonu büyük zarar gördü ve nasıl toparlanacağı belirsiz. bunda kötü organizasyonların, maalesef, büyük payı olduğunu düşünüyorum. kurumlar, öncelikle, sundukları işin kalitesiyle var olmaya değil, yaptıkları programın zenginliğiyle anılmaya çalıştıkça bu başımıza gelmeye devam edecektir. “nerede çokluk, orada bokluk” demiş atalarımız. tüm basılı malzemelerinin kalitesi, katılımcılarını ağırlayışı ile özel bir organizasyon yaratan cuma yapımı ietm balkan express toplantısı da seçici davranmayarak bu çokluğa kurban etti camiasını. kötü işler izlemekten bıkan insanlar ne güzel anılarla döndüler ülkelerine ne de sanatçı buluşmalarına, yine kötü bir şeyle karşılaşırız korkusuyla, katıldılar doğru düzgün. peki bu durumda uluslararası işbirlikleri yaratmayı birincil amaçlarından sayan organizasyonun eline ne geçti? sanırım kendi uluslararası işbirliklerini geliştirmekten başka hiçbir şey. istanbul’da olup bitenler konusunda pek fikri olmayan, çok çeşitli alanlardan gelen katılımcıların daha temiz, verimli bir programla yönlendirilmeye ihtiyacı vardı. bu başarısızlığımızı, kaçırılan fırsatı nasıl telafi edeceğiz bilmiyorum.
dans platform’a çok bayılmasam da emio greco ile devam etmek isterdim. olmadı. ondan önceki hiroaki umeda gösterisini de bir kez daha kaçırdım. yarınki los vivancos hiç ilgimi çekmiyor. keşke o erkekler yerine bu erkekler gelseydiler. 22 eylül’deki şantiye ile kapanacak benim için dans platform.
şimdi tartışma zamanıdır. şimdi biraraya gelme, ne izledik, ne düşünüyoruz, ne yapılmalı konuşma zamanıdır. sadece eleştirmek, yüzüne vurmak için değil, nasıl ilerlenebileceğini görmek, yorumlarımızı paylaşmak, düzeltme fırsatı vermek için. bana öyle geliyor ki dans platform hepimize bir uyandırma servisi hizmeti yaptı. haberdarız artık birbirimizden. gözlerimiz açıldı. şimdi keşke birisi dese ki toplanalım, konuşalım bunlar üstüne. ve keşke artık bu organizasyonlar oradan buradan toplanmış, işi bildiğini zanneden insanlara değil, bu işin profesyonellerine bırakılsa. sahne kurma işi için dekor taşımada kullandığınız hamala güvenmiyorsunuz değil mi? peki neden organizasyon yapmada, uluslararası bir festival yönetmekte oradan buradan toplanmış insanlara güveniyorsunuz?
sıkıldım artık bunları gevelemekten, bir süre susarım belki. en azından iDANS başlayana, üstünde zevkle yazılacak bir şeyler çıkana kadar…
Yorum Yapın